Cemiyetin en güzel ve başarılı kadınlarından, modacı Siren Ertan Çarmıklı haute couture’den sonra hazır giyimde de markalaşma yoluna girdi.
Yaz-kış giyilebilecek deri ve kürk tasarımlar hazırlayacak olan Siren Ertan haute couture aşkından vazgeçmiyor. Çünkü Ertan’ın en büyük tutkularından biri de bir kadının tüm kusurlarını örtüp onu en iyi haliyle göstermek. Bunun için de ihtiyacı olan dikkat ve titizliğe fazlasıyla sahip. Ertan o kadar dikkatli ve keskin gözlere sahip ki ondan hiçbir hata kaçmıyor: “Bir eteğin ucundaki hatayı atölyemin kapısından girer girmez görürüm. Dizilerde görsel hatalar var. Bir dizide Türkiye’nin en zengin ailelerinden birinin oğlu sevdiği kıza bir kutu uzatıyor, içinden mercimek kadar bir tek taşlı, teneke gibi bir yüzük çıkıyor. Biraz daha çaba lütfen!”
-Nasıl bir dönemden geçiyorsunuz? Çok göz önünde değilsiniz...
İş hayatım ve sosyal sorumluluk çalışmalarım yıllar ilerledikçe daha da yoğunlaşıyor. Ailemi, evimi de hiç ihmal etmek istemem. Ama arkadaşlarımla olmayı çok sevdiğimden ve sosyallik benim için bir terapi şekli olduğundan da vakit buldukça sosyal hayata karışmaya çalışıyorum.
-Vakıf çalışmaları nasıl gidiyor?
Yaklaşık 10 yıldır yardımımı isteyen her sivil toplum örgütüne elimden geldiğince destek olmaya çalışıyorum, çünkü her biri ülkemiz için büyük bir değer; Türkiye Engelliler Spor Yardım Eğitim Vakfı, Bizim Lösemili Çocuklar Vakfı, TURMEPA, TEYEV, TOG, Ege Orman Vakfı, TEMA... Keşke daha erken yaşta başlasaydım.
-Kış sezonu nasıl geçiyor?
Bu sene de düğün ve davet çoktu. Ocak, Şubat ise daha çok müşterilerimin günlük gardıroblarını desteklediğim ve yaz sezonuna hazırlandığım aylar. Marttan sonra ise yemeğe bile vakit bulamadığım yoğunluğumuz başlayacak. Yani; çok şükür! İnsanın sevdiği bir işi olması çok büyük bir lüks. İnsanların ne şartlarda çalıştıklarını bildiğimden kendimi çok şanslı görüyorum.
-Haute couture dışında başka şeyler de yapmayı düşünüyor musunuz?
Aslında tekstilin duayenleri büyüklerim “Siren sen bir markasın ve kadın giyimini iyi biliyorsun, daha büyük kitlelere ulaşmalısın” derler. Kadınlardan da bu yönde talep görüyorum.
Gardırobumda 15 senelik kıyafetlerim var
-Hazır giyim markası olacak mısınız?
Hazır giyime girebilmem için benim bunu bir grupla yapmam gerekiyor ki üzerimden hazır giyimin gerektirdiği prosedürleri alsınlar. Önümüzdeki aylarda beni iki yıldır izlediklerini belirten ve çalışmak isteyen Punto Deri & Kürk’le böyle bir birlikteliğimiz olacak.
-Yani yazın da giyilebilecek deri ve kürk tasarımlar mı olacak?
Şubat ayından Ağustos’a kadar, gündüz ve gece giyilebilecek; kaşmir, tüvid, deri, kürk, tüy, ipek, poplin, penye, el işlemeleri kullandığım, benim tarzımı yansıtan, sınırlı sayıda üretilmiş, çeşitli koleksiyonlarım Nişantaşı Punto Mağazası’nda satışa sunulacak. Ben atölyemde düğün, davet, mezuniyet kıyafetleri ve gelinlikler yapmaya ve müşterilerimle birebir çalışmaya devam edeceğim.
-Yaz modası nasıl olacak?
Moda neşeli bir şeydir. Modayla birlikte kıyafetlerinizi, dekorasyonunuzu, saçınızı değiştirir, hayatınıza renk katarsınız ama bence kafanıza fazla da takmanıza gerek yoktur. Ben “Tüm zamanları yakalayan klasik tarzdan vazgeçmeyin” derim. Atölyemde 8 yıl önceki bekar evimin eşyalarını hâlâ büyük bir zevkle kullanıyorum, gardırobumda 15 senelik kıyafetlerim var. Müşterilerim için yarattığım elbiselerin de 10 yıl sonra giyilebilir olmasını isterim. Bundan 20 sene sonra, sizin, annenizin, kayınvalidenizin sehpasında duran düğün fotoğrafınıza baktığınızda “Allah’ım, ben bunu nasıl giymişim!” demenizi istemem.
Harley Davidson motosikletimi kollarım zayıflayınca sattım
-Sizde yer etmiş kitaplar nelerdir?
Richard Bach’ın ’Martı’sı, Antoine de Saint-Exupery’nin ’Küçük Prens’i, Josè Mauro De Vasconcelos’un ’Şeker Portakalı’, Trevanian’ın ’Şibumi’si, Ahmet Altan’ın ’Kılıç Yarası Gibi’si ilk aklıma gelenler.
-Çocukluk hayaliniz olup da içiniz de kalan şeyler var mı?
Çocukluktan hatırladığım üç hayalim var. Biri babam gibi motosiklet kullanmak. Onunki o kadar büyük, bense o kadar ufak tefektim ki üzerinde bile duramıyordum. Bu hayalimi gerçekleştirdim; kanser tedavime kadar bir Harley-Davidson motosikletim vardı, kollarım zayıflayınca sattım. İkincisi keman çalmaktı, uzmanları parmaklarımın bunun için çok elverişli olmadığını söylüyorlar ama bir gün mutlaka bir parça bile olsa çalacağım. Sonuncusu ise çocuk sahibi olup, asla boşanmamaktı. Çünkü benim annem ve babam ayrıydılar...
Varlıklı ailelerin anlatıldığı dizilerde kalitesiz çanta kullanımı hata
-Giyim hatalarından söz etmiştiniz... Neler yapıyoruz mesela?
Mesela siyasetçiler 365 gün takım elbise giyiyor ama o takım elbiselerinin kol ya da paça boylarına, düşük omuzlarına dikkat etmiyorlar. Oysa ilk izlenim onlar için de çok önemlidir. Ülkemi temsil eden insanlardan giyim konusunda biraz daha dikkat rica ediyorum.
-Bu kadar önemli mi?
Yanlış kıyafetle gittiğiniz bir iş görüşmesi sizi belki de dünya çapında bir kariyerden edebilir.
-Tüyolar verir misiniz?
Sahne ve özel geceler dışında, yani günlük hayatta dekolteyi önermiyorum. İş görüşmesine gittiğinizde görüntünüz duru olmalıdır. Size uygun dikilmiş beyaz gömlek ve koyu renk takım her zaman etkileyicidir. Televizyon programlarını izlerken de birçok kirlilik görüyorum; yanlış aksesuarlar, yanlış saçlar, yanlış makyaj... Bence görsel yönetmenlerin dikkatle seçilmesi lazım.
-Dizilerdeki hatalar neler?
Türkiye’nin en zengin ailelerinden birinin oğlu sevdiği kıza bir kutu uzatıyor, içinden mercimek kadar tek taşlı, teneke gibi bir yüzük çıkıyor. Biraz daha çaba lütfen! Üstelik dizinin sponsoru bir mücevher firması! Onların buna izin vermesi nasıl bir profesyonellik onu hiç anlamıyorum. Yine son derece varlıklı ve köklü bir aileye mensup olan kadın oyuncu kolunda “ben kötüyüm” diye bağıran suni deri çanta ve kaliteden çok uzak ayakkabısıyla oradan oraya koşturuyor ve kendini son derece kötü yapılmış, yepyeni bir altın varakla parlayan kanepeye atıyor! Velhasıl benim dizi hayatım zaplamakla geçiyor... (gülüyor)
İyi giyimin şifreleri var etek boyu deyip geçmeyin
Kadın ne kadar güzel olursa olsun herkesin bir kusuru vardır. İşte benim en zevk aldığım bölüm burası; iyi giyinmenin şifreleri dediğim kurallarımı uygulamak ve yeniden şekil bulmuş bir vücutta, şık bir kadın yaratmak! Şifrelerin birincisi yerine göre giyinmek. İkincisi, rengiyle, dokusuyla, kalıbıyla, kusurlarınızı örtüp güzel yanlarınızı ortaya çıkaran, tamamen size uygun kıyafeti giymeniz. Bunlara rafine bir zevk ve günün modasından da esinti kattığınızda şık görünmeniz kaçınılmazdır. Etek boyu bile deyip geçmemek lazım; 2 santim aşağı ya da yukarı olması bile şıklığınızı gölgeler.
Bir arkadaşım, kanseri iş projesi gibi ele alıp yendiğimi söyledi
-Bir hastalık süreci geçirdiniz, şimdi nasılsınız? Yaşamınızı değiştirdiniz mi?
Aslında pek bir şey değişmedi. Zaten sağlıklı yaşayan biriydim. Sigara, alkol, uyuşturucu kullanmam, sağlıklı beslenirim, sabahlara kadar süren gece hayatından hoşlanmam, çok düzenli yaşarım. Amerika’da da doktorların 3 sorusu vardı; “Sigara kullanıyor musunuz? Anne ve babanızda kansere rastlandı mı? Hayatınızdaki stres derecesi nedir?” Sigara kullanmıyorum, ailemde kanser vakası yok, stres bol! (gülüyor) Şimdi diyemem ki size “Artık kimsenin beni üzmesine, kırmasına, üzerimde stres yaratmasına izin vermeyeceğim” diye. Çünkü ben buyum, değişirsem ben olmam!
-Nasıl yendiniz diye sorsam?
Hiç “Neden ben?” demedim, “Çok şanslıyım, çünkü benim kanser türüm tedavi edilebilir” dedim ve tamamen tedavime odaklandım. Bir arkadaşım bunu da bir iş projesi gibi ele aldığımı söyledi. Yapmam gerekenler, yapmamam gerekenler şeklinde her şeyi yazdım ve başucuma koydum. Sekiz aylık kemoterapi dönemimi en iyi performansla geçirmeye baktım. Kemoterapi bedenen çektiklerinizin yanında ruhen de büyük bir yalnızlık... Tedavim sırasında ekstra sorunlar da oldu ve tahmin edemeyeceğiniz kadar acı çektim. Ama ayağa kalkıp, giyinip, kendimi sokağa attığım ve atölyeme gelebildiğimde “Yaşasın!” diyordum!
-Eşiniz de sizi hiç yalnız bırakmadı değil mi?
Ben eşimi bırakıp bu dünyadan gitmezdim ki zaten!
Eşim benimle gurur duyar, bilirim ama bunu kelimelere pek sık dökmez
-Görsel bir hassasiyetiniz var, çok dikkatlisiniz değil mi?
Evet, elimde değil. Ama bu benim işimde büyük bir avantajdır. Atölyeye girer, daha elbise elemanlarımın elindeyken “etek ucu yamuk” derim, “yok artık” derler. Müşteriye giydiririz; yamuktur. Zaten 25 yıldır bu meslekte olan prömiyerim Birgül de her zaman söyler “Ben sizin gibi dikkatli, titiz ve her şeyi gören biriyle çalışmadım” diye.
-Zor olmuyor mu?
Elemanlarım için cetvel gibi bir patron zor olabilir ama biliyorum benden vazgeçmezler (gülüyor). Mesela dünya Avatar diye inliyor, 230 milyon dolar bütçeli filmin ilk sahnesinde, askerin tekerlekli sandalyesini gördüm, bittim.
-Neden?
Mütevelli Heyeti Üyesi olduğum TESYEV’deki (Türkiye Engelliler Spor Yardım ve Eğitim Vakfı) çalışmalarımdan dolayı tekerlekli sandalyeleri tanıyorum. İzleyiciler üzerindeki etkisi artsın diye filmde son derece basit bir tekerlekli sandalye kullanmışlar. Günümüzde bile çok daha gelişmiş sandalyeler varken, filmin geçtiği 2154 tarihinde, hele ki ABD gibi bir ülkede savaş gazisi olan ordu mensubuna, geçen yüzyıldan kalma o tekerlekli sandalye verilmez. Ben ona takıldım filmin sonuna kadar! (gülüyoruz)
-Evinizde sorun yaratıyor mu bu?
Kapıdan içeri girerim ve toplamaya başlarım.
Evde yardımcılarımız var ama ben yine de toplayacak bir şey bulurum!
-İş ile evlilik hayatınızı nasıl dengeliyorsunuz?
Eşim genelde çok çalışmamdan şikayetçidir, onun söylenmelerini dinlesem işi çoktan bırakmıştım. Benimle çok gurur duyar, bilirim ama bunu kelimelere pek sık dökmez (gülüyor). Türkiye’de yetişen bir eşiniz varsa o kadın için iş hayatı zaman zaman çok zordur. Anlayışlı bir eşe sahip olmanız gerekir. Benimki çok anlayışlı mıdır? Hayır (gülüyor). Ama birbirimize sevgimiz 8 yıldır her şeyin üstesinden geldi, önemli olan da budur!
-Burada özveri size düşmüş olmuyor mu?
Haklısınız; işimde çok daha büyüyebilir, çok daha alkışlanan bir yerlerde olabilirdim. Ama ben Gökhan’ı bu dünyadaki herkesten ve her şeyden daha çok severim. Çiftlere göre değişebilir ama benim evliliğim bunu gerektiriyor, ben de buna saygıyla yaklaşıyorum.