CANLI YAYINLARDAN UNUTULMAZ ANILAR

'3-2-1 yayın'... Bu sesi duyduysanız evet artık canlı yayındasınız. Aldığınız nefese bile dikkat etmek zorundasınız. Hata yapma şansınız yok

CANLI YAYINLARDAN UNUTULMAZ ANILAR

Saniyelerle yarışıyorsunuz. Üstelik geri dönüşü de yok. Yayını başa alamazsınız. Yapacağınız bir hata ömür boyu akıllardan çıkmayabilir. Sevda Demirel’in canlı yayında Hande Ataizi’ni nasıl tokatladığını hatırlarsınız ya da haber spikeri Kaan Yakuphanoğullarından’ın yayın sırasında başına düşen dekoru da. Geçtiğimiz haftalarda da canlı yayında yaşanan talihsizlikler birbirini kovaladı.
Önce reklamcı Ali Taran’ın canlı yayında olduğunu fark etmeden ettiği küfür herkes tarafından duyuldu. Sonra da oyuncu Pelin Batu televizyon tarihinde bir ilke imza atarak yayın sırasında uyuyakaldı. Allah’tan tarihçi Murat Bardakçı imdadına yetişti de güzel oyuncuyu uyandırdı. “Canlı yayın yapıp da zor durumda kalmamak imkansız. Tecrübeyle sabit”. Bunu ben değil canlı yayın yapanlar söylüyor...

'Hiç bu kadar ter dökmemiştim'

Mehmet Ali Birand: Beni en güç durumda bırakan olay, CNN TÜRK’te Barzani ile Kuzey Irak’tan yaptığımız söyleşiydi. Ben sorumu uzun uzun sordum, hatta son cümlemi de ‘Yaptıklarınızdan memnun musunuz?’ diye bir soruyla noktaladım. Bir de baktım ki Barzani bunların hiçbirini duymuyor.
Karşısında benim olduğumu da bilmiyor. “Beni neden buraya çıkardınız, kim var karşımda?” diye yanındakilere sordu ve bu canlı yayında da duyuldu. Ben kıpkırmızıyım ve çok rahatsız oldum ama anlamamazlığa gelip aynı soruyu tam üç kere daha tekrar ettim.
Üçüncüsünde nihayet sesim gitti de Kürt lider “Ooo siz miydiniz Mehmet Ali Bey, nasılsınız?” diye cevap verdi ve söyleyişiyi kurtarabildim. Bu kadar ter döktüğüm başka bir olay yaşamadım.

'Açıkça cinsel tacize uğradım'

Billur Kalkavan: Bir programıma Sumru Yavrucuk’u konuk etmiştim. Köpeği Pan da Sumru Yavrucuk’la birlikte geldi. Pan’ı da yayına almaya karar verdik. Tam yayına girdik güzel güzel sohbet ediyoruz bir baktım köpek bana yaklaşmış cinsel taciz durumu yaşanıyor!
Tabii belli etmemeye çalışıyorum, itiyorum geri geliyor, itiyorum geri geliyor. Köpek tabii, yapacak bir şey yok, güldük geçtik. Hatırladıkça hep gülerim...

'İki dakika uyuyakaldım ama rüya görmedim'

Pelin Batu: Murat Bardakçı ve Erhan Afyoncu’yla birlikte ‘Tarihin Arka Odası’ isimli programı yapıyorduk. Çok yorgundum, sabah 05.30-06.00 gibi yayın sırasında uyuyakaldım. Sanırım 2 dakika sürdü. Rüya görme fırsatım olmadı.
Anlamadığım şey olayın neden bu kadar büyütüldüğü! Ekranlarda görüyoruz, milletvekilleri, bakanlar uyuyor. Benimki niye bu kadar abartılıyor? Uyuyakalarak Türkiye’ye de yeni bir kalıp kazandırdım! Neden bilmiyorum ama uyanınca “Vücudum attı” dedim.
Hani insan uyurken yüksekten düşer gibi olur ya bana da öyle oldu ve “Vücudum attı” dedim. Arkadaşlarım da uyandıktan sonra benimla dalga geçtiler tabii.

'Kaleci Rüştü’ye ‘Her yerinden öpüyorum’ dedim'

Ertem Şener: Nereden bilebilirdim ki, bir öpücüğün balyozdan daha çok etki yaratacağını! Manchester United-Beşiktaş Şampiyonlar Ligi maçının 89’uncu dakikasında Beşiktaş 1-0 önde. Kaleci Rüştü tek başına United forvetleriyle boğuşuyor.
Yanımda dünyaca ünlü spiker John Motson var. O Rüştü için methiyeler düzerken, ben bir adım öne geçmek isteğiyle “Ellerinden öpüyorum, hatta her yerinden öpüyorum Rüştü!” dedim.
Ertesi gün Türkiye’de gündem değişti. ‘Medya Mahallesi’nden ’Beyaz Show’a kadar tek konu Rüştü ve benim öpüşüm oldu. Pişman mıyım? Tabii ki hayır! Nereden bilebilirdim ki, bir öpücük, BALYOZ’dan daha çok etki yaratacak...

'Yanlış isim söyledim yerin dibine girdim'
Çağla Şıkel: Defalarca zor durumda kaldığım, gülme krizine girdiğim oldu canlı yayında, hepsirni bir şekilde idare ettim ama en çok kızardığım olay şuydu: Konuğumuzu anons edeceğim, adını çok iyi bildiğim biri. ‘Kamil Sönmez geliyor’ diyeceğim.
Kendime güven içinde anons anı geldiğinde bağırarak konuğu çağırdım: Kamil Koç geliyor!!! Bunu duyduğu anda Alişan espriyi patlattı: Çaylar şirketten! Ben yerin dibine girdim ama neyse ki Kamil Abi yaptığım hatayı son derece sempatik karşıladı.

'Sele kapılan yayın araçlarını çektik'

Güven İslamoğlu: 2004 yılında meteoroloji bir yağış bildirdi, büyük bir sel bekleniyor. Bütün canlı yayın araçları Alibeyköy çevresine yöneldi. Herkes seli görüntülemek ve canlı vermek peşinde.
Alibeyköy’e gittim, canlı yayın araçlarına baktım, bütün kanallar orada ama canlı yayın araçlarını öyle bir yere kurmuşlar ki tam selin geleceği noktada duruyorlar. Bizim canlı yayın aracımız da geldi. Ama biz diğerlerinden farklı bir noktaya kurduk.
Yağmur başladı ve su yükseldi ardından hemen sel geldi. Sel diğer kanalların araçlarını kurup yayın yaptığı yeri vurdu ve çoğu sele kapıldı, yayın yapamaz hale geldi.
Biz o gün tek başımıza 45 dakika yayın yaptık. İnsanlar ilk defa canlı yayında İstanbul’da araçların sürüklendiğini, sular altında kaldığını gördü. Daha da ötesi mesela birden balkonlar çöktü, insanlar sulara düştü. Bazı arkadaşlarımız ekmek büfesinin üzerinden çekim yapıyordu, sel ekmek büfesini de götürdü.
Biz de suyun içinde kaldık, su belime kadar yükseldi. Kameraman arkadaşımla birlikte tedavi olmak zorunda kaldık. Sudan mikrop kaptık.

'İsmi okuyamayınca öylece kalakaldım'
Aslı Öymen: Bizim günlük haber toplantısındaydık. Yeni bir programa başlıyoruz. Benim için hepten bir ilk. 18 yıldır bu işin içindeyim ama ne bant ne de canlı program yaptım. İlk gün programda söyleyeceklerimi neredeyse ezberledim. Çok kötü değildi.
Söyleyeceğimi söyledim, idare ettim. Ertesi gün kendimi izledim, sorunsuz geçmiş. Havaya girdim ertesi gün notlarımı alıp hiç çalışmadan yayına girdim. Sıra bana geldi. Bir-iki cümle söyledim. Derken notlarımda bir isim gördüm: NESRİN CEVADZADE!!! (Hayatım boyunca unutmayacağım bu ismi) İsim bana bakıyor, ben kağıda!
Okumama imkan yok. Ağzımdan ses çıkmıyor, okuyamıyorum. Harfleri yan yana getiremiyorum. Yanlış da okumaya razıyım, yeter ki bu kabus bitsin ama tam bir blokaj. Gak guk bile çıkmıyor. Sonunda Yavuz (Yavuz Oğhan) imdadıma yetişti, notlarıma uzandı ve ismi benim yerime okudu. “Çok da zormuş” gibisinden bir laf ekledi.
Ben de “Evet” diyerek paçayı kurtardım. İnsan canlı yayında tecrübe kazanınca böyle durumlarda kıvırmayı da öğreniyor ama o gün o anda hissettiklerimi unutamayacağım!

'Kameramanlar yokken yayına girdik'

Ebru Şallı: Reklam arasında tekrar yayına girmeyi bekliyorduk. Konuklarla sohbete başlamıştım. Arayı fırsat bilip kameramanlar da dışarı çıkmıştı. Reklamlar bitti, kameramanlar gelmedi.
Bir anda konuklarla birlikte yayına girdik. 5 saniye kadar anlamsız bir görüntü oluşturduk, ne olduğunu anlayamadık bile. Düşünün kameramanlar yok, biz yayındayız. Sonra bir VTR girdiler de durumu kurtardık. Ne kadar çok güldüm bilemezsiniz.

'Telefondaki sesi erkek sandım, kadın çıktı'
Pelin Çift: Geçen sene Almanya’da 17 kişinin ölümüyle sonuçlanan bir okul baskını olmuştu. Olay yeri görüntüleri, canlı muhabir bağlantıları, uzman konuklarla yayını kesintisiz sürdürüyorduk. Rejiden bir velinin telefonda olduğu bilgisi geldi.
“Çocuğunuz içeride geçmiş olsun” dedim ve sorularımı sordum. Çok endişeliydi. Kapatmadan önce şöyle bir cümleye başladım: “Bir baba olarak siz...” Karşı taraf “Efendim ben annesiyim” demez mi? Şoke oldum. Sesi çok kalındı ya da belki çok ağlamıştı. Veya kalınlaşmıştı, bilmiyorum.
Tabii haber merkezi ve rejide sinirler bozuldu, herkes dağıldı. Ben de gülsem olmayacak, konu çok sıkıntılı, ne yapabilirim! Özür diledim, telefon hattını bahane ederek teşekkür ettim ve kapattım. Kahkaha ve gözyaşı arasında kaldım.

'Soğukkanlılığıma ben bile inanamadım'

Barış Kuyucu: Süper Lig’deki maçları analiz ettiğimiz bir programda konuğum Galatasaray eski kaptanı Cüneyt Tanman’dı. Telefon bağlantısı olarak da dönemin Beşiktaş Menajeri Sinan Engin’i konuk alacaktık. Telefon bağlantısı hazır diye kulaklığıma bilgi verdiler. Kameraya döndüm:

“Sinan Engin iyi günler” dedim, ses yok. “Sayın Engin merhaba?” yine ses yok. Son kez şansımı denedim. “Sayın Engin duyabiliyor musunuz?” dedim ve yanıt sonunda geldi!
Telefon hattının diğer ucundaki kişi: “Yanlış numara kardeşim” diyerek telefonu suratıma kapattı. Tek kelimeyle şok! Peki ben ne yaptım? Sanki böyle bir sürprize hazırlıklıymış gibi hiç bozulmadan Cüneyt Tanman’a “Canlı yayında olabilir böyle durumlar” dedim ve yayına kaldığımız yerden devam ettim. Soğukkanlılığıma ben bile inanamadım.

'Ağlamaktan konuşmamı zor tamamladım'
Ruhat Mengi: Geçen yıl annemi kaybettikten 4 ay sonra anneler gününe denk gelen Her Açıdan’da onun fotoğraflarıyla ve anısını canlandırarak giriş yapmak istedim. Fakat Her Açıdan ekibinin annemin en güzel fotoğraflarını bulutların içine koyarak VTR hazırladığından haberim yoktu. Her zamanki gibi başladığım girişte bulutlar içinde annemi görünce önce gözlerim yaşardı, boğazıma bir yumru tıkandı ve sesim gitti.
“Kendine gel Ruhat ve kontrolü bırakma” diye sürekli telkinde bulunmama rağmen bir türlü toparlayamadım ve ağlamaya başladım. Yönetmenim bana zaman vermek için aynı görüntüleri bir daha yayınladı ama benim ağlamam kesilmedi.
Aksine artarak hıçkırıklara dönüştü. Bu şekilde geçen dakikalardan sonra zorlukla konuşmamı tamamlayabildim.

'Stüdyoda insanlar uçtu'

Mesut Yar: 2006 yılının başlarıydı. Star TV’de Tuhaf Şeyler isimli bir program yapıyordum. O gece iki ayrı rap müzik grubunu ağırlıyorum. İki grup da Almanya kökenli. Türkçe üzerine başlayan bir sözlü atışma bir anda kavgaya dönüştü. Malum Rap müzik ile uğraşanlar çok hızlı konuşuyorlar.
Sanırım Fuat Ergin hızla atışma arasına küfür yerleştirmiş. Boys Anılar isimli grubun elemanları bunu duyunca stüdyoyu bastı. Yayın sırasında büyük kavga çıktı.
Ben o gün yaklaşık 150 kilo ağırlığındaki adamların havada uçtuğunu gördüm. Hani ‘tanımlanamayan uçan cisim’ derler ya UFO’lara. Öyleydi işte. O günden sonra da hep UFO’lara inandım. Varlar ve aramızdalar.