Milli yüzücü Derya Büyükuncu, “Survivor” yarışmasında şampiyon olduktan sonra InStyle dergisine konuştu. Başarılı sporcu, hayata dair yeni planları ve oyunculuğa atacağı ilk adımla adından daha uzun süre söz ettireceğe benziyor.
İşte Derya Büyükuncu'nun InStyle dergisi için Buket Baydar ile yaptığı, hayatına dair verdiği röportaj...
Disipline bakışınızla başlayalım mı konuşmaya?
- İnanılmaz bir iç disiplinim var, dolayısıyla ne zaman ne yapacağımı biliyorum; uyumak, eğlenmek gibi her şeyim planlıdır. Bu konuda şansım, her zaman iyi sporcularla bir arada olmamdı. ıyi sporcu olmalarının yanı sıra her birinin dünyanın farklı yerlerinden geliyor olması ve bizim devamlı iç içe olmamız bana farklı disiplinleri de gözlemlemek adına çok şey kattı. 25 senedir milli takımdayım, ülkemi temsil etmenin bilincinde olduğum için hep şunu düşünmüşümdür: Birisi bir iş yaptıysa sevmesen bile saygı duymak zorundasın.
Hayata karşı sakin olduğunuz kesin ama kendinize karşı da hep böyle misiniz? Yoksa aksine, içinizde fırtınlar koptuğunu söyleyebilir miyiz?
- Hayatta dürüst, saygılı, sabırlı, sakin ve anlayışlıyım. Bu özelliklerimi seviyorum ama belki de bu özelliklerimden ötürü bazı şeyleri çok içime atıyorum. Sanırım biraz inatçı bir yapım olduğu için de kendimi fazla yıpratıyorum. şarjım da, deşarjım da kendimde diyebilirim.
Sıklıkla Amerika seyahatleriniz oluyor. İstanbul’daki kısıtlı vakitlerde neler yapıyorsunuz?
- şimdilik senenin yarısını İstanbul’da, geri kalanını Amerika’da geçiriyoruz ama iki yıl sonra tamamen burada olacağız. İstanbul’un trafiğinden değil ama Boğaz’ından inanılmaz keyif aldığımı söyleyebilirim. Ben yengeç burcuyum, o yüzden suya yakın olmam lazım. Uçaktan iner inmez hemen kendimizi Ortaköy, Bebek tarafına atıyoruz. Eminönü’nün kalabalığını, insanlarla iç içe olmayı özlüyoruz. Amerika’da eşimle tek başımıza yaşadığımız için buraya döndüğümüzde ailelerimizle vakit geçirmek bize çok iyi geliyor.
Küçük yaşlardan bu yana spor yapıyorsunuz, bu durum sizi çocukken sokakta oyun oynamaktan alıkoyuyor muydu?
- Eskiden PlayStation falan olmadığı için herkes top oynamaya ve bisiklete binmeye çıkardı ama ben beş yaşından beri yüzdüğüm için daha disiplinli ve planlı bir çocukluk geçirdim. Devamlı yarışlar oluyordu ve daha iyisini yapabilmek icin antrenmanları kaçırmamaya çalışıyordum. Erken kalkmayı, düzgün beslenmeyi, hafta sonlarımı ona göre değerlendirmeyi öğrendim. Okul ve antrenmanı beraber yürüttüğüm için zamanı doğru kullanmaya alıştım. Bu hayatımın her aşamasında bana olumlu katkı sağladı.
“Survivor” sizin için nasıl bir deneyimdi?
- “Survivor”ın çok güzel bir macera olacağını düşünüyordum. Giderken birtakım fikirlerim vardı tabii ama bazıları oldu, bazıları olmadı. Mesela kendi adıma bu kadar uzun süreceğini tahmin etmiyordum. Kazanmayı istiyordum ama bunu bir beklenti haline getirmemiştim. ınsanların yıllardır duyduğu bir Derya Büyükuncu adı vardı ama “Survivor” sayesinde gerçek beni tanıdılar. En büyük kazancım Türk halkı oldu diyebilirim ve bu benim için paha biçilmez bir şey. 30 yıl hiçbir karşılık beklemeden sadece bunun için çalışan bir sporcuyum ve nihayet başardım.
Bir teklif gelecek olsa tekrar “Survivor”a gider misiniz?
- Yakın zamanda gitmeyeceğim kesin. O psikolojiye bu kadar yakın zamanda tekrar giremezsiniz çünkü. Orada oyunlardan çok, insanlar seni zorluyor. Herhalde öyle bir teklif gelecek olsa ciddi ciddi, enine boyuna tartıp düşünür sonra karar veririm.
Sizin hakkınızda pek bilinmeyen bir şeyi bizimle paylaşabilir misiniz?
- Yıllardan bu yana Chicago Bulls ve dolayısıyla da sağlam bir Micheal Jordan fanıyım. Neredeyse 10 yaşından beri onu ve hayatını takip ederim. Kitaplarını okudum, hayat felsefesini seviyorum. 1996’da Chicago Bulls, biraz da Jordan’ın sayesinde şampiyon olduktan sonra; sağ omzuma Jordan’ın iki bacağı açık, tek elle smaç yaparkanki meşhur siluetini dövme yaptırdım.
Giyim tarzınızı nasıl tanımlarsınız?
- Mümkün olduğu kadar az giyinmeyi seviyorum. Rahatıma çok düşkünümdür giyimde. Spor giyinirim ama yeri geldiği zaman da şık kombinler yaparım. Açık ve canlı renklere takıntılı olduğumu söyleyebilirim. Hatta eşim Zehra’nın da renkli giyinmesini isterim. şort, polo yaka tişört giymeyi severim. Beyaz, mavi, siyah ve kırmızı renklerin ağırlıkta olduğu bir gardırobum var. Carrera güneş gözlüklerim olmadığı zaman mutsuz bir adamım! “Survivor”da en zorlandığım şey onun eksikliğiydi.
Hayatta giymem dediğiniz bir şey var mı peki?
- Klasik vücut ölçülerinde olmadığı için çok dar şeyleri sevmiyorum. Mesela skinny jean’ler normal ölçülerdeki bedenlere göre yapıldığı için çok zorluyor bedenimi. Ayaklarım 48 numara olduğu için de alışverişte çok problem yaşıyorum.
Eşinize aşık olduğunuzu nasıl anladınız?
- Zehra’yla ilk tanıştığımızda “Gözlerin çok güzel” deyip duruyordum ama o zamanlar arkadaş olarak görüyordum onu. Tanıdıkça ve birlikte zaman geçirdikçe onun için heyecan duymaya başladım.
- Zehra: Bir buluşmamızda salata yiyordu ve bitiremedi. Bir sporcu olarak salatayı bitirememesinden anladım bana aşık olduğunu!
Son olarak yeni dönem için planlarınız neler?
- Şu sıralar en yeni kararım oyuncu olmak. Amerika’da oyunculukla ilgili eğitim alacağım. Gider gitmez başlayacağım çalışmaya. ınsanların karşısına iyi çıkmalıyım, dolayısıyla bu konuda iyi bir teklif bekleyeceğim. Hiç acelem yok.