Ebru Güzel, kadın dergilerindeki “süs bebeği” konseptine tahammül edemediğini söyledi...;
Mankenliğin yanı sıra üniversitede ders veren ve sosyal antropoloji dalında doktora yapan Ebru Güzel, 2009’u aşk yılı ilan etti: “ıdeal aşk öykümüzün birbirimizi tamamladığı bir ilişkinin beni beklediğini biliyorum. Bunu hiç kalpten dilememiştim, o yüzden ilişkilerim bitti. Bu yıl benim için aşk zamanıdır.”
Son yıllarda akademik kariyeriniz üzerine yoğunlaştınız. Peki ne zaman size “doktor” diyebileceğiz?
- Bu doktorluk tıpla çok karıştırılıyor, o yüzden ‘doçent’ desek daha doğru olur. Bir nevi insan davranışları doktoru olacağım, ancak toplumsal ve kültür odaklı yani sosyal antropoloji alanında çalışmalar yapmayı düşünüyorum. 2008 güz dönemini geride bıraktık ve master ile birlikte aldığım 24 dersi iyi bir not ortalaması ile tamamladım. Tabii daha yol uzun, bu yıl son üç dersim daha kaldı. Onları da verdikten sonra beni haziran ayında üç aşamadan oluşan doktora yeterlik sınavları bekliyor. Sonra ÜDS’ye gireceğim, ardından da tez aşaması var. Başarılı olabilirsem, yardımcı doçent unvanı alabileceğim. Doçentliği ise hiç sormayın...
Mankenlerin pek akıllı olmadığı miti yaygındır, aksini ispatlamak için mi eğitiminize bu kadar yoğunluk verdiniz?
- Benim tercih ettiğim yol ilim yoludur ve çok zorludur. Ama mankenlere aptal diyorlar diye hırs yapmak başka bir şey. Öyle olsaydı mümkün değil devam edemez, yarıda bırakırdım.
Erkeklere karşı düşünceleriniz değişmiş gibi, feminist mi oldunuz yoksa?
- Feminizm, erkek düşmanlığı değildir ki! Okudukça gelişiyorum, geliştikçe gözümdeki cahillik perdesi aralanıyor ve eşitsizliğe tahammül edemez hale geliyorum. Kadın dergilerinde hemcinslerimiz tarafından salık verilen, yine erkeklerin kadınları köle yapma siyasetinin şekil değiştirmiş hali olan “süs bebeği” konseptine de tahammül edemiyorum. Bir güzellik saplantısıdır gidiyor, herkes Dali’nin tablolarından fırlamış postmodern estetik harikası gibi aynı burun, aynı botokslu kaşlar ve şişirilmiş dudaklarla ortalarda dolaşıyor. Kadın 60 yaşında, memeleri 25! Tabii ki bakımlı görünmeli ve stil sahibi olmalılar, ancak bu çabanın eğitimin önüne geçmesine müsaade etmemek gerekiyor. Bir toplumda kadın mutluysa, erkek mutlu olur ve her zaman albenisi olan kadın güzeldir.
Aşka bakış açınız nasıl? Bize aşkı ‘antropolojik’ olarak tanımlar mısınız?
- Bence her aşk başka bir öyküdür ve çoğu zaman kişinin kendisi dahi bunu bilemez. Bir aşk öyküsünün içinde olaylar dizisi vardır ve hepsinin temaları farklıdır. Karşındaki kişi ne arıyor ve sen ne istiyorsun? Adam aşk değil nesne arıyor, kadınsa ihtiyacını gideriyor olabilir ya da tam tersi. Bunu yargılamak kimseye düşmez. Aykırı gelen şey, karşılıklı öykülerin uyup uymadığıdır. Adam tıpkı bir koleksiyoner, polis, yönetici, sanatçı, oyun ya da fantezi gibi bir öykü yaşarken, kadın gerçeklere gözünü kapayarak fedakâr davranışının karşılığını beklerse hayal kırıklığına uğrar. Açıkçası ben aşk öykümü bir yandan ilişkiyle gelişmek, diğer yandan ilişkiye bir şeyler katan, eşzamanlı bir duygu içinde yaşamak istiyorum. Aşkın, hoşlanmayla başlayan ve şayet zamanla gelişirse sevgiye dönüşen bir olgunun devamı olduğunu düşünüyorum. Babamın anneme duyduğu bağlılığı bu şekilde açıklıyorum. Apo’cuğum (babasını böyle çağırıyor) bana her zaman “Benim gibi bir adam arama, bulamayacaksın” der.
Siz bulabileceğinizi düşünüyor musunuz peki?
- Evet, benim ümidim var. İdeal aşk öykümüzün birbirimizi tamamladığı bir ilişkinin beni beklediğini biliyorum. Bu zamana kadar bunu hiç kalpten dilememiştim, o yüzden ilişkilerim bitti. Bunda kâh ben hata yaptım kâh onlar. Hep bir idealim vardı; iş, statü, saygı, güç, ispat, doyum... Arzuladığım çoğu şeye kavuştum, dünyanın 33 ülkesini gezdim, taçlarla onurlandırıldım, giyindiğimde hayran olanlar da oldu, kıskanıp dedikodu yapanlar da. Sevdim, sevildim, ancak hiç bu kadar kendime güvendiğim ve tatminkâr bir zaman yaşamamıştım. Biliyorum ki, bu yıl benim için aşk zamanıdır...
Nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz? Bir hayale inanmak, eğitimini aldığınız bilime ters değil mi?
- Hayal değil, aksine gerçeğe ulaşan bir çalışma bu. Dünyada bulunan her nesnenin bir enerjisi vardır, yaradılışı bu şekildedir. Ben tanrının gücüne inanıyorum, insanın enerjisi başının üstümde öyle yoğunlaşır ki, istenilen şeyle konsantre olunduğunda onu kendinize karşı konulmaz bir hızla çekmeye başlarsınız. Belki bu hemen olur, belki de zamanla. Ne çağırıyorsanız, siz osunuz. Bu sebeple çağırdığınız şey için iki kere düşünmek gerekir.