BEYAZIT ÖZTÜRK RÖPORTAJI

Esquire dergisinin 'Mutluluk Özel Sayısı' için Nihat Odabaşı'na poz veren, Kadir Çöpdemir'e özel açıklamalar yapan Beyazıt Öztürk: Zamanında ayaklarım yere basabildiği ve biriktirdiğim mutluluklar olduğu için, şimdi onları cepten yiyebiliyorum

BEYAZIT ÖZTÜRK RÖPORTAJI

Ünlü şovmen Beyazıt Öztürk, hayata bakışını, Esquire dergisinin 'Mutluluk Özel Sayısı' için Kadir Çöpdemir'e anlattı...

Etrafımızda bu kadar saçmasapan şeyler, boş yalanlar varken, mutlu bir geçmişe sahip olduğunu söyleyebilir miyiz?
Yüzde 100 söyleyebiliriz. Bak, ben sana açıkça bir şey söyleyeyim Kadir Abi; mutlu bir geçmişim olmasaydı, şimdi bu durumda olamayabilirdim. İçinde yaşadığım ailenin ve mahallenin kültürü, bana yokluluklar içinde bile mutluluk yaşattı, keyif verdi. Zamanında ayaklarım yere basabildiği ve biriktirdiğim mutluluklar olduğu için, şimdi o mutlulukları cepten yiyebiliyorum. Bizim için hayat, 40'lı yaşlarda daha farklı bir anlam kazanıyor. İşle güçle daha çok meşgul oluyor, çoluk çocuğa karışıyor, sağlık sorunlarıyla uğraşıyor ve eskiden en arka sıralarda yer aldığımız cenazelerde, birden ön saflara kaymaya başlıyoruz. Bu tip durumlarla karşılaşınca insan, cepteki o krediden yemeye başlıyor.


KÜÇÜCÜK ŞEYLERLE YAŞADIK
Biz seninle zorlu koşullardan geliyoruz ve basit mutluluklar biriktirmiş olmamıza rağmen, o mutluluklara değer vermeye devam ediyoruz...
Elbette! Senin geçmişteki mutlulukların böyle basit olduğu için, bu gösterişli ve parlak dünyanın içinde kendini basitleştirme ihtiyacı hissediyorsun. Öte yandan, şimdiki yaşantın buna izin verecek ölçüde basit gelmediği için de bazı damarlarının koptuğunu düşünüyor, geçmişindeki o basitliklerle övünmeyi daha çok önemsiyorsun. İşte bu yüzden, 'ben de o yollardan geçtim', 'sen bilir misin eskiden' şeklinde başlayan cümleler kuruyoruz.

Mesela bizim zamanımızda, televizyonlar bile farklıydı; sektör ve teknoloji, şimdiki kadar büyük ve gelişmiş değildi. Geçen zaman zarfında, her şey değişti. Ama bu süreci yaşamış olmak bile insana bir şeyler katıyor; öyle değil mi?
Tabii, şartlar gereği biz, geçmişte her şeyin küçüğüyle yaşıyorduk. Küçük evlerde oturuyor, küçük paralar kazanıyor, küçücük otomobillere biniyorduk; hatta çoğumuzun otomobili dahi yoktu. Hepimiz bu koşullarda büyüdük ama insan para kazanmaya başlayınca; evin de, otomobilin de, televizyonun da büyüğünden almak istiyor.

Çünkü insanoğlu; hep bir adım önde olmayı, iyi yaşamayı, rahat olmayı seviyor.
Haklısın, ama abartmadığın sürece, bir adım önde olmanın, iyi yaşamanın kötü bir tarafı yok...

Sahip olduklarımız ve bize sahip olanlar konusuna dönersek; sen kendini nasıl değerlendiriyorsun?
Ben satın aldığım her şeyi, beni mutlu etmesi için alıyorum. Ama bizim sektörde yeterince zaman geçirdiğinde, hayatta paradan daha önemli şeyler olduğunu fark etmeye başlıyorsun. Eğer ben bunu zamanında keşfedemeseydim, şu an çok acı çekebilirdim. Bu işte geçirdiğim 15 yılın sonunda öğrendim ki, yaptığın işin çizgisinden ödün vermediğin sürece, insanlar bundan etkileniyor ve sana saygı duyuyor. Bu saygınlık, bir gün mesleği bıraksan dahi insanların seni iyi olarak hatırlamasını sağlıyor. Ve bunlar da, parayla pulla satın alınabilecek şeyler değildir, çok zor elde edilir.

Peki, iktidarına karşı duyulan saygı ile sana duyulan saygı arasındaki farkı ayırt edebiliyor musun?
Kesinlikle. Mesela 'Beyaz Show'a konuk olarak gelen gençleri inceliyorum; çocuk, cebindeki fotoğraf makinesini sadece beni çekmek için kullanıyor. Program bittikten sonra, 400 tane gencin hepsi, aynı anda benim fotoğrafımı çekmeye başlıyor; bana gülmek yerine, beni görmek, bana dokunmak istiyorlar.

HÂLÂ RÜYA GÖRÜYORUM
Neden böyle sence?
Çünkü ben, bu mesleği en iyi şekilde yapıyorum. Bugün ünlü olmasaydım ve bir adamın yanında sıfırdan, bir şoför olarak çalışmaya başlasaydım; emin ol, bir yıl içinde ülkenin en iyi şoförü olurdum. Benim görevim, insanları mutlu etmek; cuma gecesi 2.5 saatliğine ekrana çıkıyor, insanları eğlendirerek mutlu oluyorum. Yaptığım iş bir güçse, iktidarsa; ben bu gücü, hem onlara hem de kendime karşı iyi kullanmaya dikkat ediyorum. Mesela ben, Türkiye'nin hiçbir müzikholünde ya da sahnesinde, Ajda Pekkan ile karşılıklı göbek atamam; ama 'Beyaz Show'da atabiliyorum. Sence bundan daha büyük bir güç olabilir mi?

Seni ekranda gören ve yaptığın şeyleri kıskanan gençlere bir mesaj verebilir misin?
Ben halen rüya görebiliyorum ve eğer rüya görebiliyorsam, o rüyaları da istediğim şekilde gerçek kılabilirim. Genç arkadaşlara da tavsiyem şudur: Daha yapılacak çok şey var ama dikkat; benden önce yapsınlar, benden sonra değil...

SİYASİ MESELELER VE DİN HAKKINDA KONUŞMAM
Özel hayatımı gözler önünde yaşamak istemiyorum. Bir başkasının da özel hayatı hakkında konuşulduğunu duyduğumda garipsiyorum; yapı meselesi galiba... Zaten ben, sadece özel hayatım hakkında değil, siyasi meseleler ve din hakkında da konuşmuyorum. Çıkıp da insanlara, tuttuğum takımı söylemem ama bir Fenerbahçeli olarak maçlara giderim; gittim diye de kimseye bir şey demem, kameralar çektiği için hayıflanmam. Bana ait şeyleri insanların gözüne sokmaktan hoşlanmıyorum.

Beni elinde tutabilecek, mizah gücüyle kendine hayran bırakabilecek, girdiğim bir ortamda ağzımı açık bırakabilecek kadınlarla olmaktan hoşlanırım; ancak, böyle olan her kadınla da ilişki yaşayacağım diye bir şey yok. Benim beş kişilik bir arkadaş grubum var mesela, onlarla eğlendiğim kadar, bir kadınla eğlenebileceğimi sanmıyorum. Kadınların algıları farklı yönde çalışıyor. Bir yere kadar sohbet eğlenceli şekilde devam ediyor, sonra araya başka güdüler; kur, kapris, aşk gibi durumlar giriyor.

40 yaşındayım. 40'ıncı senenin sonunda anladım ki, kadınlar hakkında yorum yapılmaz. Şimdi burada büyük laflar etsem, pek çok yere manşet olacağım belki ama ben bir gün bir kadına aşık olacağım ve işte o zaman, bütün bu sohbeti çöpe atmak zorunda kalacağız.