BADE İŞÇİL: GÜZELLİĞİM LANETİM OLDU!

BADE İŞÇİL HAYATININ TÜM BİLİNMEYENLERİNİ ANLATTI..

BADE İŞÇİL: GÜZELLİĞİM LANETİM OLDU!

Nişantaşı'nda başlayan, Beşiktaş'a inen, Boğaz hattını takip eden ve İstinye Park'ta son bulan bir sohbet okuyacaksınız az sonra. Ezel'in Şebnem Sertuna'sı Bade İşcil için bu yeni bir durum değil. İşi olmadığı her fırsatta kendini yollara vuruyor. Başkalarının ancak otomobille kat etmeyi düşünebileceği mesafeleri yürüyerek alıyor. Çıkıyor evinden, kendine bir rota belliyor ve saatlerce yürüyor. Bu defa kendine Nişantaşı-İstinye Park parkurunu seçti. Ben de yol boyunca ona eşlik ettim. Parkuru tamamladığımızda sahne içler acısıydı: Ben dilim dışarıda kendimi patates çuvalı gibi kaldırıma atarken, Bade en kibar, en zarif hali ile yanımda esneme hareketleri yapmaktaydı...

Bade İşcil, profesyonel açıdan “sporcu” sayılmasa da onlar kadar egzersiz yapıyor. “Ezel”e ilk başladığı zaman görünümü biraz “kaslı” bulunmuş, hâl böyle olunca hırs yapmış, çalışmış, zayıflamış. Düzenli spor yapanlar iyi bilirler, egzersiz yapmak, spordan sonra hissedilen o haz bağımlılık yaratır. Bade'nin de durum böyle. şimdi spor yapmadığı gün kendini suçlu hissediyor.

Spor bir yana, Bade diyor ki, “Normalde bir araç vasıtasıyla kat ettiğiniz mesafeleri, sokakları, caddeleri yürüyüş hızında izlemeniz lazım”...
Doğru; yürüme hızında şehir, insanlar, sokaklar, hava, deniz, her şey insanın gözüne bambaşka görünüyor...

Bade, söyle nedir seni böyle deli deli yürüten? Bir sıkıntın filan var ve böyle mi atıyorsun Allah aşkına?
- Biliyorum, doktorlar bile söylüyor, benimki artık “kas eriten” türden. Ama bir enerji var içimde, onu harcamam lazım. Hoşuma gidiyor bir de... Ben kedi gibiyimdir zaten, bir şeyi benimserim, öyle gider o. Çabucak alışkanlığım olur. Yürüyüşe çok alıştım, yapmazsam eksiklik hissediyorum. Sete gidiyorum, dönüşte yürüyorum, o da olmadı eve dönerken şöyle bir tur atıyorum. Olmadı evde kendi kendimi yoruyorum. Sıkıntıdan kaynaklandığını düşünmüyorum.

Belki de kendine bir “alan” yaratıyorsun böyle? Kimsenin sana zarar veremeyeceği, kendinle olacağın bir dünya gibi. Bir çeşit kendini koruma mekanizması olmasın bu?
- Evet! Kendi başımayım, kimseye zararım yok, evden çıkıp setime gidiyorum, kilometrelerce yürüyorum, gidiyorum, geliyorum... Böyle yürüyerek hem günümü güzel geçiriyorum, sağlıklı bir şey yapıyorum, ayrıca kimseye malzeme de olmuyorum ve evet, en cazip yanı da bu...

YOLDA BAŞIMA BİR ŞEY GELSE ÖNCE ESNAF KOŞAR

Bebek gibi kızsın, çok dikkat çekiyorsun, hiç korkmaz mı insan gece gündüz demeden her yere yürümeye?
- Aklıma bile gelmedi! Sık sık kullandığım yollardaki esnafla selamlaşıyoruz artık, başıma bir şey gelse ilk onlar koşar! Çok mutluyum ben sokaklarda, hiç öyle şeyler düşünmüyorum, biraz da paranoyakça geliyor.

Ne bileyim, şehri tabanvay turlayan bir ünlü oyuncu yerine “halka karışmayan” ünlü oyuncu profili daha tanıdık...
- Ben aslında normal olanını yapıyorum, bizde bu anormal oluyor. “ınsan içine karışmamak”, bir bankacının maaş almasına rağmen işe gelmemesine, bankaya uğramamasına benziyor. Ben kimin için oyunculuk yapıyorum? Beni kim sevince, takdir edince başarıyı yakalamış sayılıyorum? Benim haricimdeki insanlar! Kimden, hangi sebepten ötürü kaçayım? Kaçmam, kaçanı da anlamam. Ben her gün giyiyorum eşofmanımı, takıyorum kulaklıklarımı, saatlerce yürüyorum, insan içine karışıyorum, çok da güzel oluyor.

Müziğin sesinden dolayı atılan lafları duymuyor olmayasın?
- Olabilir belki ama benim sokaklarda rahatça gezebiliyor olmamın insanlara yaklaşımımdan kaynaklandığını düşünüyorum. Başıma hakikaten kötü bir şey gelmedi. Nazar da değmesin tabii şimdi. Neticede pozitifim, mutluyum, öyle yaklaşıyorum ve acayip bir tepki görmedim daha. Sadece metroda görünce şaşırıyorlar, “Aa, o değil mi, değildir, metroda ne işi var” diyorlar bazen.

İKİ SENE ÜST ÜSTE ÖLÜME MEYDAN OKUDUM

Nerelisin sen? Kim bu kadar sarı ailede?
- Üç kuşak ıstanbullu'yum. Doğduğum evde yaşıyorum annem ve ağabeyimle... Üç kuşak öncesi Bulgaristan ve Romanya taraflarından göçmüş. Hem anne hem de baba tarafı... Ama ben annemin kopyasıyım.

Birlikteler mi hâlâ?
- Hayır, değiller. Hatta boşanma dönemleri 99 depremi zamanlarıydı. Boşanma dönemine denk geldiği için o sene Yalova'daki yazlığımızdan erken dönmüştük. Deprem olduğunda orada değildik ama akrabalarımı orada kaybettim... Dedem, kuzenim ve halam göçük altında kaldı. Bizim de evimiz yıkıldı depremde, darmadağın oldu. Hâlâ canım acır düşündüğümde. Bütün çocukluğum toprağa gömüldü.

10 kilometre arayla aynı hayatı yaşamışız seninle. Nasıl atlattın o dönemi?
- Hâlâ orayı eski haliyle hatırlamak istediğim için gitmiyorum. O zamanlar çok zordu tabii ama sonra iyiyim diye düşündüm. Bir sene sonra aynı gün Çanakkale'de kaza geçirdim. Araba 4 takla attı, içinden çıktım. Bayağı, iki sene üst üste ölüme meydan okumuş gibi... Sonra panik atak hastası oldum. Demek ki bilinçaltına ittiğin sıkıntılar başka şekillerde çıkabiliyor.

SAÇIMI TEYZEM KEMOTERAPİ GÖRDÜĞÜ SIRADA KESTİRDİM

Saçlarını kestirmenin o dönemle bir ilgisi var mı? Hani, kadınlarda saç kesmek “sadece saç kesmek” demek değildir ya... Değişim, yeni hayat arzusu gibi bir şey miydi bu?
- Saç kestirmem teyzemin kemoterapi gördüğü döneme denk geliyor. Saçları dökülmüştü. Ben de yarın öbür gün benim de başıma gelirse ne yaparım dedim, öyle bir duygu ile kestirdim. Empati kurdum aslında. Hayatı anlamaya çalışırken böyle ekstrem hareketler yapabiliyorum.

Peki “bildiğiniz sarışınlardan değilim” mesajı da var mıydı bu hareketin altında? Farklı olduğunu hissettirme arzusu?
- Tabii, masal kahramanı yaratırsınız ya kafanızda böyle “prenses tipi”, işte ben o kahraman tipine görüntü olarak uyuyordum saçlarım uzunken. Daha tarz, daha farklı görünüyor kısa saç; daha sert bir ifade yaratıyor, sade, masum görünümlü yüzle çelişki uyandırıyor. Bir de o aralar çok spor yapıyordum, çok işime yaradı bu model...

ARKADAŞLARIM SÜREKLİ ÇÖPÇATANLIK HALİNDE

Sevgilin yok bildiğim kadarıyla. Yalnızlık seni mutlu mu ediyor? Yoksa ara sıra “bir sevdiceğim olaydı ya” diye dertleniyor musun?
- “Sevgilim olmalı, evlenmeliyim” diye durmadan düşünen biri değilim. Zaten sevgilim olmasa daha iyi, bu kadar iş, set, sonra git bir de adamla görüş, ona enerji ayır... Yok, imkansız. O kadar yol yürüyorum, vakit ayıramam, istemem!

Alemsin Bade, neyle neyi karşılaştırıyorsun!
- Ya tabii şimdi ilişki istemiyorum deyip kısmetimi de kapatmayayım ama kendi halimde yaşıyorum, setten yürüyüşe, yürüyüşten evine deyince “kısmet bekliyor” gibi bir hava oluştu galiba. Bu kadar spordan sonra hakikaten halim kalmıyor sosyalleşmeye. Evden çıkmak için ya sete ya da yürüyüşe gidiyor oluyorum. Öyle aşırı asosyal bir durumum da yok bu arada, bir doğum günü, bir kutlama oluyor, yine çıkıyorum. Zaten arkadaşlarım sağ olsunlar sürekli “Bade bir arkadaşımız var, seni çok beğeniyor, şöyle iyidir, böyle düzgündür” filan diye sürekli bir çöpçatanlık halindeler. Bir iki defa çıktım ama yok. Bu işler ayarlamayla, yakıştırmayla olmuyor.

Ailen ne diyorum bu duruma?
- Benim bu aşk-meşk konularıyla ilgili endişem yok ama ailemin mürüvvet isteğini gözlerinden okuyorum. Belli bir yerden sonra “evde kalacaksın” gibi bir durum var sanki toplumda. Hepimiz böyle yetiştirildik. Tabii ileride ciddi bir durum söz konusu olsun isterim, neticede benden nasıl bir şey çıkar acaba diye de merak ediyorum tabii. Mesela benden bir tane daha olsa iyi olmaz mı? Çocuk yapma vaktini geçirmek istemiyorum...

İLK AŞK GİBİ BİR DUYGU YAŞAMAM ARTIK ÇOK ZOR

Lisede, ilk aşık olduğun zamanki gibi bir aşk mı, yoksa ayağı yere basan duygularla bir ilişki kurmak mı istersin? şu yaşında aşk neye benziyor?
- İlk aşk gibi bir duyguyu yaşamak zor, çünkü çok pembe bakıyorsun hayata küçükken... O yaşlardaki ilişki beklentin şimdikinden farklı. Kendi doğrularını fark ettikçe, süzmeyi, elemeyi öğreniyorsun. Küçükken aklınla değil, kalbinle bakıyorsun. Karşındakini mükemmel olarak görüyorsun. Onun bakış açısını bir yerde kapıyorsun, onun gibi düşünüyorsun...

Sonra ne oluyor?
- Yaş ilerleyince masal hayatından çıkıyorsun. Aslında doğru insan, mükemmel insan diye bir şey yok. Küçükken baktığında karşındaki insanın mükemmel olduğunu düşünüyorsun, büyüdüğün zaman bu olmuyor. Tabii küçükken evlenip prenses hayatı yaşayacaksın, onu düşünüyorsun, kafa o kadar çalışıyor. Çocukluk yılların geçince, bir yetişkine dönüştüğünde başkalaşıyorsun. Hedeflerin va,r bir hayatın var, işin gücün var, yapacakların var...

“GÜZELLİĞİM LANETİM OLDU” DİYORUM HEP

Güzellik her kapıyı açar mı? Bu soru için daha doğru bir adres düşünemiyorum.
- Güzellik iyidir, kapılar açar falan derler ama benim hayatımda hep karşıma köstek olarak çıktı. Güzelliğim lanetim oldu diyorum hep. Bir kere kadınlardan hep entrika gördüm.

Nasıl yani?
- Mesela, ortaokuldayız, muavin hanım annemi çağırdı bir gün. Demiş ki, herkesin bir erkek arkadaşı var, Bade'nin yok. Şikayet geliyor, erkekler bakıyor diye. Meğer kızlar şikayet etmiş. Kızlar bir yana, muavinin yaptığı iş, iş mi? O yaşta “Kızınızın bir erkek arkadaşı olsa” önerisiyle gelinir mi! Ben de bu tip olaylardan sonra iyice asosyal oldum, öğle tatilinde kantinde kimse bana bakmasın diye kantine giriyorum, hamburgerimi, içeceğimi alıp yalnız olabileceğim yerlere kaçıyorum. Bahçede servislerin olduğu yerde tek başıma yiyorum mesela. Meğer burası sigara içenlerin yeriymiş. Az kalsın disiplinlik oluyordum.

Güzellik deyince sende böyle bir kaçma isteği oluşuyor galiba. Sendeki çocukluk travması güzelliğin mi acaba?
- Hep bir şekilde sıkıntı yaşadım güzellik meselesi yüzünden. Belki de o yüzden, evet, güzelliği satan, bunun üstüne gideyim de alıp yürüyeyim diyen biri olmadım. Malzeme olarak kullanamıyorum. Bana yaradığı kadarıyla memnunum, bunu satarak bir şey yapma peşinde değilim. Ha ekranda iş yapmamın sebebi görsellikse ona da şükrederim, şükrediyorum da.

KADINLARDAN KAZIK YEMEYE ALIŞTIM

Aynaya baktığında ne görüyorsun?
- Her gün baktığın bir görüntüyü aşırı güzel ya başkalarının gözünden gibi görmeme olanak yok. O yüzden “çok güzelim, şöyleyim, kusursuzum” dememi bekleme, değilim çünkü. Yani ben “Ezel”e katılırken de seçmelere girdim. “Sen güzelsin al, oyna” demediler. Biliyorum, “Güzelliği yüzünden 'Ezel'de oynuyor” diyen çok oluyor. Bilhassa kadınlar. Hep çamur at izi kalsın. Yok kalmıyor ama işte! Yürüyorum, geçiyor...

Hiç mi iyilik görmedin kadınlardan?
- “Gülpare”nin yönetmeni Andaç Haznedaroğlu beni oyunculuk yapmam için cesaretlendiren insandır. Tabii bugüne kadar kadınlardan kazık yemeye alışmışım, bir kadından teşvik alınca “belki de gerçekten yapabilirim” dedim... Öyle başladı oyunculuk. ıyi ki de dinlemişim onu...

YAZILAN İLİŞKİLERİN BİRİ DOĞRU OLSUN BE KARDEŞİM!

Seni en çok ne yoruyor?
- Yalan laf. Bazıları ilişki yapıştırıyorlar, kafalarına göre haber yazıyorlar. Ben neticede ahlaki değerlere sahip bir insanım. Bir çevrem var, ailem var. Kendimi muhafaza ediyor da değilim, açığım, ama devamlı ilişki yaşayan bir kız gibi gösteriyorlar. ılişki yaşamak kötüdür diye demiyorum ama biri de doğru olsun be kardeşim. Gerçi ben erken yaşta iftiraya uğramaya başladığım için alıştım sayılır! Bu tip sıkıntıları hayatımın merkezine oturtmamayı öğrendim.

MAHSUN AİLEMDEN BİRİ GİBİDİR

Erken yaşta iftiraya uğramaktan bahsettin, sanırım Mahsun Kırmızıgül'le birlikte olduğun dönemden bahsediyorsun. şimdi onunla ilgili sorular sorulduğunda, bu seni rahatsız ediyor mu?
- Bunu beni rahatsız etmek için yaptıklarında, evet rahatsız oluyorum. Ben anılarına sahip çıkan, yanlışıyla doğrusuyla her şeyi kabul eden bir insanım. Ortada inkar ettiğim bir durum yok, arkasından bela okuduğum bir durum yok. Mahsun vaktinde beni kahredecek bir vaziyete getirmiş ve ben ondan o şekilde ayrılmış değilim, ortada hiçbir şey yok yani. şu an ailemden biri gibi görürüm onu. Kaç sene geçmiş aradan ama hâlâ istiyorlar ki ortada travmatik bir durum olsun, bana filmini sorsunlar, ben kötüleyeyim, ortalık karışsın. Yok kardeşim yok! Bende Mahsun konusunda malzeme yok. O yüzden sormaya da gerek yok. Kafalarına göre yazıyorlar.

Tam olarak nedir seni rahatsız eden?
- Mesela iki saatlik röportajda Mahsun'la ilgili bir cümle söylemişim, ertesi gün başlık yapıyorlar, sanki röportaj onun üzerine gibi. Bir de işin kötüsü, hadi benim sevgilim yok ama Mahsun'un güzel bir ilişkisi var. Ayıp değil mi onlara? Ben onunla çok düzgün, çok güzel bir şey yaşadım. şu anda da Mahsun başıma bir şey gelse ilk koşacak insanlardandır, o kadar içimden birisi. Kan bağı olmadan kan bağı var, öyle söyleyeyim. şu anda yaptığım işi, geçmişte bu işe girmemi Mahsun'la ilişkilendiriyorlar bir de... Üzülmemek elde değil.