Vatan Gazetesi'nin pazarvatan ekinden sanem altan'ın ayşe arman röportajı..
Ben Ayşe’yle hep röportaj yapmak istemişimdir. Ama köşe yazan, yazılarında kendini anlatan, yaptığı “dikkat çekici” işlerle gündem olup röportajlar veren biriyle röportaj yapmak cazip değildir aslında. Zaten kendisi yazıyordur, anlatıyordur söylenmedik yeni ne söyleyebilir ki diye düşünürsünüz. Ama ben Ayşe’nin yazılarına, röportajlarına, çılgınlıklarına, sessizliklerine baktığımda, asıl Ayşe’yi anlatmadığını düşünürüm hep... Ve Ayşe’yle röportaj yapıp o Ayşe’yi konuşturmak isterim...
Ben bunu isterim de, karşımda da Ayşe Arman var... Ayşe her seferinde bana “Çok sevinirim, bayılırım, harika olur ama çok korkarım ben. Bunu mail’le yapalım, daha cesur olurum öyle” der. Ben de “Olmaz öyle” derim ve röportajı yapamayız. Nedense göz göze olmayınca, gerçekliğini kaybedermiş gibi gelir bana o konuşma... Sevmem, beceremem...
Kasım ayının başında Doğan Kitap’dan Özlem Hanım aradı “Ayşe Arman’ın Alya yazılarından derlediği kitabı çıkıyor, tek bir röportaj verecek, sizin olmanızı istedik, eğer siz de isterseniz, bunu yapalım” dedi. Uzun uzun kitabı, içeriğini anlattı, A4 sayfalarında basılmamış bir örnek gönderdi ve ben Özlem’i geri aradım “Ayşe’yle değil Ömer’le konuşmak istiyorum” dedim. Çünkü kitapta, adını sıkça duyduğumuz ama hiç tanımadığımız Ayşe’nin kocası Ömer Dormen’in bolca fotoğrafı vardı ve Alya’yla Ömer’e bayılmıştım. İyice merak ettim “sevgiliyi...”
Ayşe’ye mesaj çektim hemen “Maille yapmayı kabul ederim ama Ömer de konuşursa.” Ayşe beni aradı “Keşke ikna edebilsen ve sadece onunla yapsan, bu kitap onun kitabı gerçekten ama çok zor, istemiyor” dedi. Ardından, fotoğraflar nasıl olacak işi başladı. Tahmin edebileceğiniz gibi Ayşe’ye kalsa, şu ana kadar fotoğraflarla gündem olan bütün röportajları unutturacak fikirleri vardı, kendisi ve benimle ilgili. Hâlâ da unutmuş değil “Bunu yapmalıyız Sanem” deyip duruyordu, fotoğraf çekimi boyunca.
Ben, Leyla ve Alya’yla matrak şeyler çekelim istedim. Ayşe de bu fikri sevdi. Ama çocuklarla akıldan geçen her şeyi yapmak çok zordu. Biri duruyor biri koşuyor. Çok uğraştık. Hepsini beceremedik. Zeynel Abidin’e çok teşekkür ediyorum. Harika fotoğraflar çekti, kızlarla harika ilişki kurdu. Çok eğlendik çok zorlandık. Çok güldük...
Sonunda fotoğrafları çektik, röportajı yaptık... Gitti mail, geldi mail... Karşı karşıyaymışız havasını yaratabildik. Ama yine de hâlâ aklımda bir Ayşe Arman röportajı yapmak var... Bu beni kesmedi...
Kitap, hamileliğinin haberini verdiğin yazıyla başlıyor. Diyorsun ki, dört aylık hamileyim ve hayatımda ilk kez bir şeyi kendime sakladım. Gerçekten okuyucularına her şeyi anlatır mısın?
Herkese her şeyi anlatırım. Ama tuhaf, herkes de bana anlatır. Uçaktan yanımdaki 16 C’nin bütün hayat hikâyesini bilerek inerim. Bilmiyorum sebebini, belki de “Bu beni yargılamaz!” diye düşünüyorlar. Bazen ben de şu lafı duyuyorum: “Hayatındaki her şey gerçekten bu kadar iyi mi? Hep günlük güneşlik mi?” Bunu mu soruyorsun?
Evet, okuyucuların sendeki açıklığa bayılıyor ama buna inanmıyorlar sanki. Her şeyi kurgu zannediyorlar... Senin hayatın kurgu mu gerçekten?
Dalga mı geçiyorsun! Neresi kurgu? O gazetedeki kadın ve yazdıklarım, basbayağı benim ve benim hayatım. Tabii ki hep günlük güneşlik değil hayatım. Ama benim kafam böyle çalışıyor, hayatın iyi taraflarını görüyorum. İflah olmaz bir iyimserim. Halimden de memnunum.
Ama o açıklığa karşı müthiş kendine sakladığın bir hayat yaşıyorsun aslında. Ben birçok şeyi bilmiyorum mesela, onca yazıya rağmen... O müthiş çıplaklığa karşı, bu kadar saklanabilmek için bir yerlerde yalan ya da eksik söylüyor olman lazım?
Yalan mı?! Mümkün değil. Yapamam. Beceremem. Elinde borazan, her şeyi herkese anlatan biri nasıl yalan söyleyebilir? Kendi kendimin casusuyum, her an kendimi ele veriyorum! Yemin ederim sakladığım bir hayatım yok, senden değil, kimseden sakladığım bir hayat yok. Yazmadığım bir-iki eski sevgilim vardır o kadar.
Adana’da yaşasaydım ablamın gölgesinde kalır ve bir şey olamazdım
Annen gazete yazılarını ciddiye alır mı? Yani yazıların temposundan mutlu olup olmadığını anlar mı?
Mami sesimden anlar. Zaten her gün konuşuyoruz. Ama yazıları okuyup, “N’oldu bir şey mi var?” diye sorduğu da oluyor ya da yazımı okuyup “Şimdi anladım neyi kastettiğini” dediği. Babamla ilgili bazı duygularımı yazılardan öğrendi. Annem şahanedir, her şart altında bana destektir. Ömer’le aram bozulacak diye çok korkar, onun bana Tanrı’nın bir hediyesi olduğunu düşünüyor, damadını pek seviyor. Sen neyi yazmadığımı düşünüyorsun mesela?
Ablan var, kitapta da fotoğrafları var -çok güzelmiş-, bazen yazılarında adı geçiyor. Ama ne çocukluğunu, ne ablanı, ne babanı başkalarının hayatlarını merak ettiğin gerçeklikte anlatmıyorsun. Ömer’in bir başka kızı var, eski eşi var. Ve bunlar birçok ailede sorun yaratan konular. Seks kadar bu sorunla ilgilenmiyorsun, yazılar yazmıyorsun.
Ablamın benden güzel olduğu kesin. O hep ailenin güzel kızıydı, ben erkek Fatma. Çocukluğum onu kıskanmakla geçti. Daha popülerdi, duruma hakimdi, idareciydi, annemle arası daha iyiydi, yeşil gözlüydü, beyaz tenliydi, becerikliydi. Adana’da kalsam, onun gölgesinde kalırdım, bir şey olabilmem mümkün değildi. Ablam aşık olduğu ilk erkekle evlendi, eniştem Keko ile, yani genç evlendi, iş hayatı da hep sürdü, dünya tatlısı iki kızı var, benimse hayatım farklı ilerledi. Önceliklerim başkaydı, ona göre daha çok savruldum. O hep ne istediğini biliyordu ve gerçekleştirdi. Bense aradım, ararken belamı bulduğum da oldu, mevlamı da. Fakat şimdi ablamla çok güzel bir ilişkimiz var. Özellikle de Alya doğduktan sonra, birbirimizi çok daha iyi anlıyoruz. Bayramda onun evinde kaldık hepimiz, Alya’ya müthiş bir teyze, ben onun kızları Ela ve Lara’ya öyle olamadım, hep çalışıyordum, hep gazetedeydim, hep röportaj peşindeydim. Ömer mevzusundaysa, biz de şu anda böyle bir sorun yok. Tabii biraz zaman aldı. Asıl önemlisi Alya’nın ablasıyla ilişkisi müthiş. Sık sık Dubai’ye geliyor, daha büyük bir aile oluyoruz. Bir süre bizimle yaşa-mak istese, hiç itirazım olmaz, hatta bayılırım. Bana eski eşlerin bir araya gelmesi fikri de garip gelmiyor.
Başlangıçta oldu ama değil mi, şimdi yok dediğine göre. Niye yazmadın?
Başkalarının hayatını bağlayan şeyler bunlar. Tamam “borazanım” dedim ama o kadar da değil.
Yasemin’le nasıl aran?
Yaso büyüdüğü ve artık bir sorunumuz olmadığı için bahsedebiliriz. 13 yaşındaydı babası annesinden boşandığında, tam teenager dönemi, sonra Ömer benimle birlikte oldu. E bayılmamıştır bu duruma. Kim ister annesi-babası ayrılsın, baba gitsin bir başka kadınla birlikte olsun? Sonra yeniden baba olsun. Durduk yerde abla oldu. Bana dürüst haliyle, “Ben kardeş istedim. Ama senden değil!” dedi. Hep açıktık birbirimize. Şimdi 22 yaşında ve tabii köprünün altından çok sular aktı. Şimdi mis gibi her şey.
Eski eşlerin bir araya gelme fikri sana acayip gelse bu çok acayip olurdu... Ama görüşmüyorsunuz sanırım... Eski eş sorunlarından da bahsetmezsin, bunlar zor işler. Ve senin hayatındaki kısmını bilmiyoruz.
Bana her şeyi tartışmak, konuşmak normal geliyor, ama bu tür şeyler başkalarını da bağlıyor. Anlatabiliyor muyum?
Geçen sene babanı kaybettin...
Ben bu ölüm kavramına alışamadım, hâlâ yatakta akşamları babamı hatırlayıp birden bire ağlamaya başlıyorum. Ömer nasıl tatlıdır, nasıl güzel sarılır ve avutur beni.
Nasıl bir ilişkin vardı babanla?
Kapalı. Babama sarılamazsın, öyle bir adam, hoşlanmaz, kendini geri çeker. Sadece benim için kardeşlerim için de geçerli. Sevgisini normal bir şekilde belli edemez, birkaç kadeh şarap içmesi lazım. Ulaşamadığım, dokunamadığım, kafasından ne geçirdiğini tam olarak bilemediğim, mezarında “Kızıyım ama tanıyamadan gitti” dediğim, çok sevdiğim, ne zaman hatırlasam ağlamak istediğim biri. Hep onun tarafından onaylanmak istedim. Olmadı, olamadı. Yaptığım gazetecilik konusunda ne düşündüğünü bile bilmiyorum, hiçbir zaman yorum yapmadı.
Daha fazla seks yazmak isterdim, engelliyorlar
Bir de yazamadıklarının listesi var, değil mi? Zaten yazmak zorunda da değilsin de her şeyi yazıyorum dediğin için soruyorum.
Mutlaka vardır. Seksle ilgili daha çok yazmak istiyorum. Beni en çok seks konusunda engelliyorlar. Şikayetçiyim. Bana normal geldiği için anlatmak, yazmak istiyorum. “Hooooop!” diyorlar. Halbuki Ömer’le yaşadığımız bütün fantezileri sizinle paylaşabilirim. Bence sakıncası yok. Öğretici de olur. Ama izin de yok..!
Öğretici olur diyorsun ya... “Hayatı herkesten daha cesur bir şekilde yaşıyorum, yazıyorum, anlatıyorum... Aslında bunları siz de yaşıyorsunuz ama söyleyemiyorsunuz” tavrının, seni yapay gösterebileceğinden endişe etmiyor musun?
Ne yaşıyorsam, dürüstçe, samimi anlatıyorum, olduğu gibi. Bu niye yapaylık olsun?
Ömer’in kızları ile ilişkisi şahane, onlar için ölür
Kitabı Ömer’e ithaf etmişsin...
Bu kitap, biraz da “Ömer kitabı” aslında, o yüzden de ona ithaf ettim. Geçen gün yatakta hissediyorum nasıl huzursuz, sabaha karşı 6. “N’oldu?” dedim, “24 saattir Yasemin’le konuşmadım” dedi. Büyük kızı Amerika’da Boston’da üniversite sonda okuyor, kayağa gittiği için olmamış, konuşamamışlar. Sonra anlaşıldı, bir sorun yokmuş, telefon çekmiyormuş. Annelerin merak etmesi normal, çocuklarıyla daha çok iletişim kurmaları da, ama ben ilk defa çocuklarıyla bu kadar yakın ilişki kuran bir baba görüyorum. Benim babam böyle değildi. Ben onunla her gün konuşmadım, devir başka bir devirdi, benim babam da beni seviyordu ama böyle bir ilişki değildi. Ömer çok ilgili, takip ediyor, Yasemin’in hayatından haberdar ama müdahale etmiyor, erkek arkadaşını biliyor, Yasemin olan biten her şeyi anlatıyor, babasından fikir alıyor. Alya ile ilişkisi de şahane. Kızları için ölür. E böyle bir adama tabii ki kitap ithaf edilir!
KENDİME GÜVENİM OLDUĞU DOĞRU DEĞİL!
Bunca yıldır sıkılmadım bu işten... Heyecan veriyor, yapıyorum. Bir gün vermezse başka bir denize doğru yelken açarım. Ama o yelkeni de en iyi şekilde açmaya çalışırım.
Ben babamla her gün konuşmazdım. Ömer çok ilgili kızlarıyla, takip ediyor, onlar için ölür. Babam beni seviyordu ama ilişkimiz Ömer’in kızları ile kurduğu ilişki gibi değildi.
Yine de ölüm kavramına alışamadım. Hâlâ yatakta akşamları babamı hatırlayıp birdenbire ağlamaya başlıyorum.
Hadi biraz Ömer’i anlat. Seni beğenmediği, senin onda beğenmediğin noktalar, kavgalar, eksikler... Bize bu aşkın en kötü tarafını söyle... En iyileri biliyoruz...
Ömer benim hayatta tanıdığım en cesur adam. Benimle birlikte olması da bunun kanıtı. Başına gelecekleri biliyordu. Her şeyi ortalıkta konuşan, sır saklayamayan, ne zaman ne yapacağı belli olmayan, pek dengeli olduğu da söylenemeyen, her şeyi yazıp çizen bir kadına aşık oldu. Birlikte yeniden bir hayat kurduk. Benim içimden başka bir kadını çıkardı. Beni, kendi gözümde daha değerli bir hale getirdi. O benim ailem oldu, o aileyi birlikte büyüttük. Ömer benim için şu dünyadaki herkesten değerli. Onu kaybetmekten çok korkarım, kaybetmemek için her şeyi göze alırım. Ona sonsuz güven duyuyorum, sonsuz bir teslim olmuşluk içindeyim. Onu eğlendiriyorum da, bana çok gülüyor. Allah’tan çok ciddiye almıyor, alsa çıldırabilir çünkü, ben bir anda fevri çıkışlar yapabilirim, kastetmediğim şeyleri söyleyebilirim.. Hep geç kalırım, bir türlü giyinemem, nereden ne giyeceğimi bilemem, gece kıyafetini gündüz giyebilirim, ya da onun bir iş yemeğine dapdar kırmızı bir kıyafetle gidebilirim. İnsanlara olur olmadık şeyler sorabilirim, onu utandırabilirim. “Hayır” diyemiyorum kimseye, o yüzden de bana kızdığı oluyor. Tatildeyken bile iş yapmama kızıyor. Sonra teknoloji özürlü olmam. Her işi ona yüklemememe, bazen “Fotoğrafları sen çeker misin?” diyorum, bilgisayarda kaybettiğim yazıları bulduruyorum. Müsrif olmama kızıyor. Bir de her şeyi “normal” karşılamam ona tuhaf geliyor. Ben onda neyi beğenmiyorum? Beğenmediğim hiçbir şeyi gelmiyor aklıma, ama beğendiğim bir sürü şey geliyor: Birlikte olduğum en güzel vücutlu erkek. Bunları söylediğimi duysa çok kızar. Her sevişmemizde bunu hatırlatıyorum, her seferinde sanki ilk kez onu görüyormuşum ve ilk kez söylüyormuşum gibi “Seviştiğim en güzel vücutlu erkeksin” diyorum, ama çıplakken gerçekten öyle “Sen cidden manyaksın!” diyor.
Birbirimizin en çıplak, en yaralı hallerini biliyoruz, bu da aşktır!
Herkesin merak ettiği soruyu soruyorum şu anda, Ömer çektirdiğin resimler için ne dedi?
Ömer’den izin almadan tuvalete gitmem ben. Tabii ki ona sordum, fotoğrafları gördü, bir tek kareye itiraz etti, onu da kullanmadık.
Neydi o kare?
Diğerlerine göre daha az estetik bulduğu bir kare, yoksa Nihat’ın fotoğraflarını beğendi. Erkeklerin sevgililerinin bu tür fotoğraflar çektirmesine neden itiraz ettiklerini anlayamıyorum. Ne var ki? Geçekten ne var? Bütün kadınlar öyle güzel görünmek istemez miyiz? Eeee? Evde dursun bir yerde n’olur yani? Adı “çıplak fotoğraflar” kaldı, itirazım da yok ama çıplak değil. Canım istedi yaptım. Mesele bundan ibaret. Pişman da değilim. Aslında bu kitaptaki halim, bence daha çıplak. Yani daha ben.
Bütün erkekler bunu merak ediyor gerçekten mi kızmıyor, bozulmuyor Ömer, yaptıklarına yazdıklarına?
Kızmıyor. Sor ona, anlatır. İkna et onu röportaj versin. Gerçi ben de dikildim geçenlerde karşısına, “Ben bir röportajcıyım bana röportaj ver!” dedim. Oralı bile olmadı. Gerçekten rahatsız olmuyor. Galiba şu, tamamen ona ait olduğumu o kadar iyi biliyor ki, dert etmiyor. O yazıları yazan Ayşe’yi en iyi o tanıyor. Herkesin bir tahammül noktası vardır. Benim de o noktaya saygım vardır, “Yapma!” dediği şeyi yapmam. Alya ve ondan daha kıymetli bir şeyim yok hayatta. Birbirimizin en çıplak ve en yaralı hallerini biliyoruz. Zaten o yüzden “aşk” diyorum ya yaşadığımız şeye. Benim için aşk böyle bir şey. Ömer’in, benim hayatıma dair bilmediği hiçbir şey yok. Ve beni yeryüzünden en iyi tanıyan insan o.
Bir taraftan da aslında müthiş bir ‘korku’ da var sanki içinde. O ne? Hem kendine çok güvenli hem çok korkak...
Çok doğru hem korkağım hem de tahmin edemeyeceğin kadar cesurum. Neden korktuğumu ve hangi konuda cesur olduğumu ben de bilemiyorum, bir an geliyor korkuyorum, bir an geliyor beni tutabilene aşk olsun. Korkularımın üzerine gitmeyi de seviyorum. Fakat kendime güvenim olduğu doğru değil. Beni o güvensizliğim de ayakta tutuyor aslında. Çok doğru söylüyorsun...
Ayşe Arman olmayı kimseye tavsiye etmem
Her röportajcı kız Ayşe Arman olmak istiyor mu gerçekten? Ya da her gazete patronu bir Ayşe Arman yaratmak?
İnsanların kafasından ne geçiyor bilmemem ama öyle olduğunu zannetmiyorum. Ama yine de kimseye Ayşe Arman olmayı tavsiye etmem... Patronlar bir Ayşe Arman yaratmak istiyorsa da, bu beni ancak gururlandırır ama yapılana haksızlık..
Çok yorucu değil mi Ayşe Arman olmak?
Çok yorucu Sanemcim. Elimde çanta bir röportajdan ötekine koşturuyorum, arada tuvaletlerde üzerime değiştiriyorum. Ama bütün bunlar bana “oyun” gibi geliyor. Beni canlı ve diri kılıyor. Bu yorucu faaliyet aynı zamanda benim mutluluğumun da anahtarı. Ayaklarımı uzatıp yayamam, içimdeki enerji buna engel. Ben bu kadın olabilmek için inanılmaz çok çalıştım.
Bu piyasanın en çalışkanlarından biri olduğumu rahatlıkla iddia edebilirim. Bir de doğuştan enerjim yüksek, genetik midir nedir, Alman çamaşır makineleri gibiyim! Evet, bu kadın olmaya bayılıyorum. Ben her şeyden birazım. Evliyim ama birlikte olduğum adamla sevgili gibiyim. Ona bağlıyım ama özgürüm, en azından “Evliler de flört edebilmeli!” diye yazılar yazabiliyorum. O yazılardan sonra “Beni elaleme rezil ediyorsun!” diyen bir kocam yok, komplekssiz. Çok aşık olduğum bir adamla evliyim, ona çok sadığım ama pek de öyle değilmiş gibi görünüyorum. Hiç anne olamayacak türden bir kadınken, acayip bir anne çıktı içimden.
Sence neyi daha iyi ya da farklı yapıyorsun?
Tutkuyla yapıyorum. Ölerek. Uykuya dalmadan yapacağım işleri planlayarak, yeni bir fikir bulduğumda havalara sıçrayarak... Bir sırrım varsa bu: Kişilik özelliklerimle işimin çakışması. Kuralsız gazeteci, kuralsız aşığım. Heyecanlı bir tipim, tutkuluyum, kafayı taktım mı takarım, yapıştım mı bırakmam, samimiyim, soruları çocuk gibi sorarım, utanmam, korkmam, güven veririm, karşımdakinin bana güvenmesini sağlarım...
Rahat, sıradan, özgür, başarılı, mutlu, güzel olmak yetmiyor gibi sana çok yoğun, farklı, aykırı, çok başarılı, çok mutlu, çok güzel olman gerekiyormuş gibi...
İnsanlar beni konuşurlarsa, hoşuma gitmiyor mu? Tabii ki gidiyor, kimin gitmez. Yoksa ekstra gündem olacak diye bir çabam yok.
Proje müdürü kim, Ertuğrul Özkök, Muhittin Sirer?..
Ertuğrul Bey’in de Muhittin’in de (Sirer), Neyyire’nin de (Özkan), Ayşen’in de (Gür), sevgilim Ömer’in de üzerimde inanılmaz emekleri vardır. Tabii Ercan Arıklı’nın, Mehmet Yılmaz’ın... İnkâr edersem çarpılırım! Özkök gibi bir yayın yönetmeniyle çalıştığım için çok şanslıyım.
Özkök bu medyanın, sırrını asla çözemeyeceği bir fenomen. Bugün karşı karşıya olduğumuz bir sürü şeyin arkasındaki zeka. Muhittin’e gelince, ben dünyanın kendine en güveni olmayan kadınıyken, bana kendim gibi yazmayı, kendim gibi olmayı, kendimden korkmamayı öğreten adamdır. Müthiş bir öğretmendir. Benim gurumdur, ustamdır. Hâlâ yaptığım işleri ona beğendirmeye çalışırım.