Ooooo yoooo!” diyorum eve adımımı atar atmaz. Ev mi, villa mı, malikâne mi, artık neyse… Dışı sizi yakar, içi beni! Şaka gibi. Birinin atlayıp, “Kamera şakası! Evi, çekim için bu hale getirdik” demesini bekliyorum. Ama kimse bir şey demiyor. İçeride, hummalı bir çekim devam ediyor. Çekimi, bir Türk fotoğrafçı gerçekleştiriyor: Cem Talu.
Paris Hilton, Cem’i Türkiye’de gözüne kestirdi. Taaa buralara kadar getirtti. Ben henüz Paris’e konsantre değilim. Asistanlar, menajerler, styling’ci ordusuyla da ilgili değilim. Ben takılı kalmış vaziyetteyim. Şok içindeyim! Evin dışı, Beverly Hills evlerinden biri.
Tamam, ben daha önce Beverly Hills evi görmedim. Ama dünyaca ünlü bir ‘celebrity’nin evine gittiğim bilincindeyim. Tabii ki varlık içinde yüzecek. Boru mu Paris Hilton bu! Yüzüyor. Ev, dışarıdan ‘ünlü evi’. Üç katlı, havuzlu, sayamayacağım kadar çok odalı, bilmem kaç metrekare arazi içinde, tüm Los Angeles’ı tepeden gören bir ev. Charlie Sheen ve Guns & Roses’in Slash’ı gibi meşhurlar da komşusu. Topluca bu tepede yaşıyorlarmış. Kapıda güvenlik sıkı çünkü dışarıda bir paparazzi ordusu var.
Garipler, arabanın içinde oturup, ya iş çıkarsa, ya Paris Hilton kafasını uzatırsa diye bekliyorlar. Öyle cırt diye giremiyorsun. Anasını satayım, sanki Amerika Birleşik Devletleri gümrüğündesin. - Kime geldin? Neden geldin? Ne kadar kalacaksın? İnceliyorlar, bakıyorlar. Bir pasaport sormadıkları kaldı. İkna olurlarsa, bir yerleri arıyorlar, o bir yerler, “Tamam” derse girebiliyorsun… Ağaçlıklı bir yoldan epey ilerliyorsun…
Zenginliğin gözü kör olsun! Evler birbirinden güzel… Hepsi dev ağaçlar içinde. Buraya kadar normal. 14 numaralı kapının önünde taksiden iniyorum. Villanın dışında dört tane Bentley duruyor. Yok biri, sarı Ferrari’ymiş! Hadi, bu da normal. Paris, Golf’e binecek değil ya. Zili arıyorum, bir taraftan da “Acaba doğru yere mi geldim?” diyorum. Belki başka bir ünlünün evidir. Ama kapıda, ‘Princess Paris’ yazıyor. Böyle bir tabela asmak tuhaf geliyor ama hadi buna da eyvallah!
Amaaaa… Evin içine adımımı attığım anda… İşte ne oluyorsa, o zaman oluyor… ‘Kitsch’likten sarhoş oluyorum! Başım dönüyor. Altınlar, varaklar, ağdalı mobilyalar, şömine, 18. yüzyıldan kalma gibi duran oturma takımları… Ne ararsan var; yok, yok… Sanki Versailles Sarayı! Dışı Amerikan, için Fransız bozması bir saray!
Sebebini az sonra öğreniyorum. Adı ‘Paris’ olduğu için, bir Fransız etkilenmesi söz konusuymuş. Dekorasyonla bizzat ilgilenmiş ve içine imzasını atmış! Tavanlar yüksek, duvarlar uçuk mavi. Kenar süsleri, orta süsleri filan anlatılır gibi değil. Tablolar, tablolar… Ama hepsinde Paris Hilton. Yağlıboya, suluboya, fotoğraf, artık Allah ne verdiyse. İnanılmaz!
Tamam kabul ediyorum, rüküş ama eğlenceli de. İç dünyasının ne kadar ‘renkli’ olduğunu anlıyorsunuz. Belki böyle diyerek durumu toparlayabilirim! Onlar benimle ilgili değil şu anda, meraklı bir kedi gibi evi gezmeye başlıyorum, tuvaletler dahil her yer, yer gök Paris Hilton! Çıplak Paris, şımarık Paris, model Paris, iş kadını Paris, çocuk Paris. Paris’in her türlü hali. Hele o yastıklar, Paris yastıkları… Beni benden alıyor!
Versailles Sarayı bozması evin nadide koltuklarının üzerine Paris fotoğraflı yastıklar serpiştirilmiş. Ay bir nefes almam gerekiyor. Giriş katındaki mutfak havuza açılıyor. Oh temiz hava. Bir şok daha! Karşımda minyatür bir villa duruyor. Ne olduğunu çözmem zaman alıyor, cüce evi gibi bir şey. Endişeyle yaklaşıp bakıyorum. O da ne! Kadın, köpekleri için özel villa yaptırmış! Dubleks. Burada, yedi minik köpek yaşıyor. Ferforje balkondan bana bakıyorlar. Çaktırmadan içeriye kafamı uzatıyorum, aman
Hem mutlu hem şanslılar. Mutfağa geri dönüyorum. Kuşlar, hamsterlar var. Dev kafeslerde yaşıyorlar. Mutfak evin en ışıklı yeri, tabii ki tepeden dev bir kristal şıngırtılı avize sarkıyor. Görkem ve abartı her yerde! Demek ki kadının elinde değil, ruhu böyle. Evin, çeşitli odalarında köpekler için akarsu var. Yanlış okumadınız, su kabı değil, elektriğe takılı, minik küçük şelalemsi şeyler. Durup kirlenmeyen, bayatlamayan taze su içiyor hayvanlar. Paris’in evinde köpek olmak vardı!
Onlar, çekimi salonda yapıyor. Paris yerlerde yatıyor, Cem bir sandalyeye çıkmış onu çekiyor, Paris şu anda giyinik. Ama benim bildiğim Cem onu soyar! Bahse girerim. İşlerine karışmıyorum. Evin içinde dolaşmaya devam ediyorum. Vayyy be! Salonun ortasına, para atılıp fotoğraf çeken makinelerden koymuş. Bak, onu çok kıskanıyorum. Bir merdiven, yukarı kata çıkıyor. O arada Paris sesleniyor, “Çık bak çok seveceksin! Kendime özel kulüp yaptım!”
Merdivenleri çıkarken, gözüm duvarlardaki dergi kapaklarına takılıyor. Kapağı olduğu bütün dergileri, artık 100 tane mi var, 200 tane mi, varaklı çerçevelerin içine asmış, tavana kadar dolu. Bir-iki tane de Türk dergi kapağı gözüme çarpıyor, Vogue, Boxer gibi… Şimdi evlere şenlik bir yerdeyim. Kadın gerçekten kendine kulüp yaptırmış, barlı, deri koltuklu, koyu renk duvarlı, spotlu…
Ama sıkı durun, kulübün ortasında bütün haşmetiyle boru dansı için pirinç bir boru duruyor. Vay be! Farklı bir hizmet alanıyla karşı karşıya geliyorum! Geçenlerde doğum gününü, burada, bu kulüpte kutlamış, 250 kişiyi ağırlamış. Konsept: ‘Paris Harikalar Diyarında!
Bazı odalarda yalnızca ayakkabılar var. Kapıyı açıyorsun yüzlerce, binlerce ayakkabı... Bir de arada öyle bir çanta odası da gördüm. Fakat kadın dağınık, her şey alt alta, üst üste… Yatak odaları genelde siyah. Çarşaflar marşaflar, mutlaka aynalar ve mumlar var. Kütüphane de gördüm. Kendisi hakkında yazılmış kitaplar vardı içinde: ‘Paris Hilton’u Nasıl Tavlarsınız?’, ‘Paris Gibi Bir Kadını Elde Etmenin Yolları’. Çok açık, kadın kendine âşık! Dolanmaktan yorgun düşüp çekim alanına gidiyorum.
Şimdi Allah’ı var, kadın çalışkan. Yeni bir sosyal sorumluluk kampanyasına başlıyormuş (2 Love 2 Give), bu fotoğraflar o yüzden. Bir tişörtün üzerine tavşan çizmiş. “Nasıl olmuş?” diye soruyor, mecburen “İyi” diyorum ama değil, 13 yaş çocuklarına uygun, belki onlar bile giymez. Ama demek ki alıcısı var. Ve sosyal sorumluluk deyince duracaksın. Her ne kadar bazen imaj tazelenmek için yapılsa da hiç yapılmamasından iyidir. Aferin Paris’e!
Bütün bu tempoya nasıl dayanıyorsun? - Alıştım. Hep böyleydi. 17 yaşımdan beri... Köpek evi yapmak nereden aklına geldi? - Küçükken annem ve babam bana bir ‘bebek evi’ hediye etmişlerdi. Büyüyünce ben de çocuklarıma böyle bir bebek evi yapacağım diye hayal kurmuştum. Yaptım. Benim çocuklarım da köpeklerim… Kaç tane? - Yedi. Ne kadar zamandır bu evde yaşıyorsun? - Dört yıl oldu. Annemler de beş dakika uzaklıkta oturuyor. Biraz büyük ama tek başıma yaşıyorum.
Evin dekorasyonu… - (Heyecanla atlıyor) Bana ait! Fransa’dan esinlendim. Bu evdeyken sanki Paris’te yaşıyormuşum gibi hissediyorum. O eski binalar, altınlar, varaklar, simler beni çok yakalıyor. Gün boyu çalıştınız, sıkılmadın mı? Bir de dikkat ettim, kontrol hep sende… - Bu işte başka türlüsü mümkün değil, benim gibi bir sürü markanın yüzüysen, bir sürü ürünün varsa işin bizzat başında olman gerek.
‘2 Love 2 Give’ sosyal sorumluluk sitesi nereden çıktı? - Tasarlamayı çok seviyorum. Havyan çizmeyi de. Tişortlerin üzerine bunny tavşan çizdim. Altına da, ‘Some bunny loves you’ (aynı anda ‘seni seven biri var’ ve ‘seni seven bir tavşan var’ anlamına gelen İngilizce bir söz oyunu) yazdım. 50 kadar ünlü daha var, istediğiniz birini satın alıyorsunuz, para da ihtiyacı olanlara gidiyor. Hep almak olmaz, vermek de gerekiyor.
Korunaklı bir yerde yaşıyorsun, dışarı çıkınca ne oluyor? - Kameralar peşime takılıyor. Dışarı çıkar çıkmaz takibe başlıyorlar. Ne yapıyorsun o zaman? - Hiç. Kendi hayatıma devam ediyorum, onlar yokmuş gibi davranıyorum. Onları atlatmak için bir formülün var mı?
- Bazen bir arkadaşımın arabasında arkaya koltuğa yatıyorum. Aynı esnada sarışın bir arkadaşım benim arabamı kullanıyor, paparazziler onun peşine takılıyor. Bir kulübe gittiğinde… - O yüzden evime kulüp yaptırdım ya, arkadaşlarım buraya gelsinler diye! Çünkü her yerdeler. Ama yapacak bir şey yok. Sevgilin? - (Gözlerini kısarak bakıyor) O, her zaman benimle. Nereye gidersem…
Cem menajer Jamie Freed’e, “Jamie’ciğim beni buraya herhangi bir fotoğrafçının çekeceği moda fotoğraflarını çektirmek için mi getirttin? Ben daha kışkırtıcı fotoğraflar çekeceğimi zannediyordum” diyor. Türkçesi; Paris seksi pozlar versin...
Jamie önce itiraz ediyor ama Cem, allem ediyor kallem ediyor, Paris’i soyuyor, bir de üstüne sevgilisiyle çekiyor. Ve siyah klozetli banyoda 91 doğumlu İspanyol manken River Viiperi’yle sarmaş dolaş, öpüş kokuş fotoğraflarını çekiyor. Paris’i bahçede iç çamaşırıyla çekerken bahsi kazandığım için gülümsüyorum.
İNSANDA YALNIZMIŞ HİSSİ UYANDIRIYOR * Paris’in kafası çok çalışmayan bir kadın olduğu geyiğini bir tarafa bırakın. Herkesi suya götürür, susuz getirir. * O aptal sarışın görüntüsüne sahip kadının içinde, muazzam akıllı bir iş kadını yaşıyor.
* Pekâlâ bu lüks içinde yaşamını sürdürebilir. O zaman niye bu kadar çabalıyor? Anlaşılmaz gibi duruyor ama ben çözdüm. İnanılmaz hırslı. Kendi başına başarmış, başarmaya da devam etmek istiyor. *Bu fotoğraf çekimi bile bir ölçüydü, Alman askerleri disiplininde, soyundu, giyindi, soyundu, giyindi, sıfır kapris!
*Gerçekten güzelbir kadın. *Gözleri mavi değil ama işte lensle mavi yapmayı seviyor. *Ne var ki bütün o ev, bütün o şatafat, insanda çok yalnızmış hissi uyandırıyor. *10 yaş küçük sevgilisinin sesi pek duyulmuyor, kedi gibi hayran hayran onu izliyor.
Peki Cem Talu’ya kafayı nasıl taktı? İstanbul’da onunla röportaj yaptığımda, fotoğrafları Cem çekti. Cem, Paris’e kaşla göz arası çektiği dünya starlarının fotoğraflarını gösteriverdi: Irina Shayk, Bryan Ferry, Sienna Miller... O an gördüm Paris’in gözündeki pırıltıyı.
Sesini çocuk sesi gibi yapıp, “Los Angeles’a gelir misin beni çekmeye?” dedi. Cem Talu ODTÜ Gıda Mühendisliği mezunu, üstüne bir de işletme doktorası var, Güzel Sanatlar Fakültesi’nde de ‘Sanat Yönetimi’ hocası. Amazon’da şirket evlilikleri üzerine kitabı satılıyor. Fakat akademik hayat onu kesmiyor, içinden bir de ‘fotoğraf sanatçısı’ çıkıyor. Kadınları çok güzel çekiyor ama esas olarak karakter portrelerinde iddialı.
*1981 doğumlu. *Hilton oteller zincirinin vârisi. ?Lise mezunu. * Sevgilisi olan Rick Solomon, sevişme görüntülerini basına sızdırınca bir anda meşhur oluyor.
*Sonra modellik ve oyunculuk yapmaya başlıyor, albüm çıkarıyor. *2003-2004 arasında yaklaşık 2 milyon dolar, 2004-2005 arasındaysa 6.5 milyon dolar kazanıyor. Hâlâ da aynı tempoda devam ediyor. *Leonardo Di Caprio dahil bir sürü erkekle çıktı; bazılarıyla nişanlandı. *Eğitim almadan nasıl zengin olunur konusunda doktora tezi olması gereken bir kadın.