Köşesinde yazdığı seks yazılarıyla dikkat çeken ve her hafta sonu bir ünlüyle röportaj yapan Hürriyet gazetesi yazarı Ayşe Arman'ın, bugünkü konuğu kendisiydi.. Kadın okurlarının merak ettiği ve kendisine yönelttiği soruları köşesine taşıyan Arman, her zamanki gibi sorulara yine cesur yanıtlar verdi ve cinsel yaşamıyla ilgili bilinmeyenlerini okuyucularıyla paylaştı..
İşte Arman'ın o yazısı..
Kadınlar merak eder oldular!
Yazdığım yazılardan, yaptığım röportajlardan çıkardıkları soruları bana her fırsatta soruyorlar. Bugün ben de, toplu bir hizmet yapıp onların merak ettiği sorulara yanıt verdim...
Ömer'le ilişkinizi nasıl bu kadar canlı tutuyorsun?
Bu 10 puanlık uzmanlık sorusu! Tanıdığım evli-evsiz bütün kadınlar, bana bu soruyu soruyor. Muhtemelen kendi hayatlarıyla kıyaslamak için. "Bizim bilmediğimiz ne yapıyorsun? Formülü ne? Sırrı ne?" Sır-mır yok! Elimden geldiği kadar sevgilimi şımartmaya gayret ediyorum. Ona özen gösteriyorum. "Kocamdır, her an elimin altındadır" yapmıyorum. Sır varsa, bu. Ama yani, sevgilim dediğim adam da, "Hava eksi 18, aklımda sen varsın, akşama votka-havyar yapalım mı? Sonraaa..." diye Moskova'dan mesaj atıyor. E o zaman heyecanlanmaz mısın, onun için hazırlanmaz mısın? Demeye çalıştığım şey, her şey karşılıklı. Adamın odunsa, sen ne yaparsan yap boş. Ben şanslıyım, benimki değil!
Eşine niye "Sevgilim" diyorsun?
Kocamın, sevgilim olmasını istediğim için! Ben onu sevgilim olarak görürsem, o da öyle görür ve biz iki sevgili oluruz, yıllardır evli iki insan değil. Benim formüllerimden biri bu. Bir tür büyü. Bir insana 40 defa deli dersen, deli olur. 40 defa sevgilim dersen de, sevgilin olur. Ayrıca 'sevgili'de özgürlük var, ferahlık var, esinti var. 'Koca' da güzel ama mülkiyet anlayışı daha fazla. Sevgili, insanın elinin arasından kayıp gidebilirmiş gibi. Mesela telefonumda 'Aşk' diye kayıtlı. 'Aşkım' değil, 'Ömer' değil, 'Baba' değil, 'Aşk'... 'The Aşk'... Her telefon çaldığında, bana, o adama ne kadar aşık olduğumu hatırlatıyor. Bir şey daha, benim sözlüğümde, şöyle bir cümle yok: "Birlikte büyüdük, çok sağlam bir birlikteliğimiz var, zaman içinde aşkımız sevgiye ve dostluğa dönüştü." Bu cümleyi kabul etmediğim için, yaşadığım ilişkinin ömrüm boyunca aşk olabilmesi için çaba gösteriyorum. Sevgiye ve dostluğa razı olmuyorum, tutkuyu da şehveti de her an çantamda taşıyorum.
Haftada kaç kere?
İşte bu, kadınların en merak ettiği şey. Yine kendi ilişkileriyle kıyaslamak istiyorlar, bizimkine göre performans belirleyecekler: "Bizim durumumuz nedir? Altında mıyız, üstünde miyiz?" Gülümseyerek, "Bazen günde üç kez, bazen üç haftada sıfır!" diyorum. Çünkü seyahatte oluyoruz, çünkü göçebe bir yaşantımız var. Bu cevap çok rahatlatıyor kadınları.
Senin libidon çok mu yüksek, hormonların çok mu çalışıyor?
İnkar etmenin manası yok, cinsellikten kaçan, sıkılan, reddeden biri değilim. İnkar etmenin manası yok, çok seviyorum. Bana şu sıkıcı hayattaki, yegane eğlencelerden biri gibi geliyor. Zevk alıyorum, zevk veriyorum, mutlu oluyorum, mutlu ediyorum. Bundan daha fazla insanı doyuracak ne var? Hormonlarım da sağlıklı bir insanın hormonları. Amaaa pekala, libidomun yerlerde süründüğü de oluyor, canımın hiç sevişmek istemediği ya da yorgunluktan uyuyup kaldığımız da...
İÇ ÇAMAŞIRI KOLEKSİYONUM VAR
Akşam hep seksi iç çamaşırlarıyla mı uyursun?
Hayır, çıplak uyurum. Tabii Alya arkadaşında kalıyorsa... Kalmıyorsa sevgilimin iç çamaşırlarını giyerim, onun boxer'ı ve beyaz atletini, ikimiz de yatağa öyle gireriz. Ama mini bir iç çamaşırı koleksiyonum olduğu doğru. Ve bir sürü aksesuarım. Hoşuma gidiyor onları kullanmak, olur olmaz zamanlarda sergilemek. Ama şehvetli ve seksi kadın olmak için değil, gerçekten eğlendiğim için.
Niye ikide bir seks yazıyorsun?
Çünkü iyi geliyor. Bu da bir tür büyü! Daha iyi sevişiyoruz o zaman :--)) Üstelik, o yazdığım adama ve kadına inanıyorum, o yazılar sayesinde daha çok ona dönüşüyorum. Hayaller kuruyorum, planlar yapıyorum. Seksi planlar!
Sevgilini bu kadar çok anlatmak, başka kadınların iştahını kabartmıyor mu?
Kabartabilir. Ama yapabileceğim bir şey yok. Ben bunu hesap ederek yaşayamam. Havaya girip, kendini bir şey zannetmesin diye, kocasına/karısına "Çok güzelsin... Beni çok mutlu ediyorsun... Şahanesin!" demeyenlerden değilim. İltifat esirgemek feci bir şey. Sonsuza kadar sevgilimin kulağına seksi şeyler fısıldayabilirim. O koca burnu bile bana çok seksi geliyor, bunu da söylüyorum, "Sen gerçekten manyaksın!" diyor. Öyleyim, ama ben böyle iyiyim. Kendi içimde bir dengem var.
Hiç mi hayatınızda kötü bir şey olmuyor? Hep mi iyi şeyler yaşıyorsunuz?
Hayır, tabii ki sevimsiz, tatsız şeyler de oluyor. Aslına bakarsanız, genel olan da o. Her tarafta acı, sıkıntı, hüzün, dram, kahpe kader, arabesk var. Bu duyguların üstüne yatmak çok daha kolay. Depresyona girmek olağan bir şey. Her an buna yol açacak bir fırsat zaten hepimizin önünde duruyor. Değerli olan, hayatın iyi yanlarını yüceltmek. Bence yani... Bunun için çaba harcamak gerekiyor. Ben de bunu yapmaya çalışıyorum. Yoksa acıları fark etmeyecek kadar salak değilim.
Çocuğu olmayan kadınlara, sevgilisi olmayan insanlara kötülük etmiş olmuyor musun bu yazılarla?
Yazı yazmak bela bir şey. Sırat Köprüsü'nde yürümek gibi. Yazdığın her cümle birini yaralayabilir ama bir başkasını da sevindirebilir. Ama bütün bunları hesap ederek yazarsan mahvoldun! Sen kendin olamazsın, sadece başkaları için yaşayan biri olursun. Tabii ki kimseyi üzmek istemem, ama n'apiim yani, sevgilim ve kızım hayatta başıma gelen en iyi şey.
Seninkileri biliyoruz, sevgilin de sana sürpriz yapar mı?
Bol miktarda. Beni mutluluktan ağlattığı çok olmuştur. Evet, hepimiz hediyelerden hoşlanırız, o da bana alıyor ama şöyle bir numara çekiyor, yanında ikinci hediye olarak, mutlaka kendi emeğiyle yaptığı bir şey oluyor. Bir film, bir klip, bir albüm, içi sürprizlere dolu bir kutu. Benim için yapılmış, benim için tasarlanmış. Eriyorum tabii. Birbirimizi, her seferinde baştan çıkarabilmek, unutulması zor bir şey yapabilmek, yaratabilmek için kafa patlatıyoruz. Ama ben yandım, gelecek 20 Ekim'de 50 olacak, kara kara n'apsam da onu uçursam diye düşünüyorum. Çok şaşırtmak istiyorum. Birkaç bin şey geçiyor aklımdan, bakalım...
YAZI BİTİNCE HAVYARA DEVAM
Yaşlanınca ne olacak?
Ne bileyim ne olacak, yaşlanmış olacağız. Libidomuz düşerse, düşmüş olacak, hayat enerjimiz azalmışsa, azalmış olacak. Ama o da bizim o yaştaki gerçeğimiz olacak. Bunu düşünerek yaşamak insanı hayattan soğutmaktan başka bir şeye yaramaz. O yüzden önemli olan, şu anda ne yaşıyorsak, dolu dolu yaşamak. Mesela şu anda Alya evde yok, bu yazı bitince dünkü havyara ve votkaya devam edeceğiz hahahahahaha...
Şanslıydın, Dubai Türkiye'ye uzak değildi, işini sürdürebildin. Ya sevgilinin tayini Avustralya'ya çıksaydı?
Çıksaydı, yine peşinden giderdim! Böyle bir soruyla, yazdıklarımın ikiyüzlü olduğunu kanıtlamaya çalışıyorsanız, daha çok beklersiniz. Nitekim ona böyle bir teklifle geldiler. Uzaaak bir yer... Ben "Yürü gidelim, çok heyecanlı" dedim. Reddeden o oldu. Bana, Ayşe Arman olmaya son vermek de komaz, yeter ki aşk olsun!
Seni kıskanmıyor mu?
Sevgilim mi? Bu aralar kıskanan benim. Sık sık Rusya'ya gidip geliyor işi gereği. Ah ahhhh, en tehlikeli kadınlar biliyorsunuz, çok güzeller, çok beyazlar, çok uzun bacaklılar, çok güzel tenliler, "Ya başıma gelirse?" diye düşünüyorum. Ay bu cümleyi kurmam bile başıma gelebilme ihtimalini artırır, ben yazmamış olayım, siz de okumamış..!