AYŞE ARMAN 'KONUŞMA SIRASI BENDE' DEDİ VE..

İzzet Çapa'nın Cem Yılmaz’ın kayınpederi Neşet Yağtu ile yaptığı ve magazin gündemine bomba gibi düşen röportaj yazarları da ikiye böldü. Ayşe Arman, Mevlüt Tezel, Hıncal Uluç ve Fatih Altaylı'yla yazdığı yazıyla cevap verdi..

AYŞE ARMAN 'KONUŞMA SIRASI BENDE' DEDİ VE..

Sıra bende

İzzet Çapa’nın, Cem Yılmaz’ın kayınpederi Neşet Yağtu röportajı ortalığı karıştırdı.

Herkes fikrini açıkladı.

Sıra bende.


* * *

Mevlut Tezel haksız

Belki sıcaklar yüzünden, belki de İzzet Çapa röportajının kıskançlığı, bilemiyorum artık.

Röportaj, veren açısından rezalet.

Yenilir yutulur gibi değil, bir baba öyle konuşmaz, konuşamaz. Ayıptır. Rol çalmak isteyen, “Beni de görün, beni görün!” diyen bir açgözlülük içinde.

Ama o röportaj, röportajı yapan açısından bir başarı.

İzzet Çapa’ya helal olsun, kalkmış İzmir’e gitmiş, babayı konuşturmuş.

Ben bir röportajcı olarak kıskandım.

İzzet, şahane işlere imza atıyor.

Mevlut ve arkadaşlarına, o işten ekmek çıkmadı.

Ona da, kendince, manasız sosyolojik tespitlerde bulunmak kaldı.

“Cem Yılmaz’a ceza verilmeli”ymiş.

Yok artık daha neler!

Oğlunun fotoğrafını çektirmemek için, ters yola girmiş, gazetecilerden kaçmış...

Siz polis misiniz kardeşim, ne işiniz var insanların peşinde?

Lady Di, bu yüzden ölmedi mi?

Allah korusun başlarına bir şey gelseydi, sorumluluk Cem Yılmaz’da mı olacaktı, peşine düşenlerde mi?

Adam istemiyor.

Haklı.

Çocuğu doğmuş, onun için bundan daha kıymetli bir şey yok.

Malzeme etmek istemiyor oğlunu.

N’apacaktı, “Gelin Günaydın’a Kemal’in fotoğrafını basın!” mı diyecekti?

“Buyurun çekin” dese iyiydi, o zaman Cem Yılmaz dünya şahanesi bir insan olacaktı, çocuğun fotoğraflarının çekilmesini istemedi, bir anda ipi çekiliverdi.

Üstelik tavrı da en başından beri net. E o zaman zorlamanın ne manası var?

Mevlut Tezel’e düşen ise sosyolojik ahkâm kesmek yerine, bu işe meraklı olanların fotoğraflarını basmak!

* * *

Hıncal Uluç haksız

Fırsatını bulmuşken İzzet’e ve bana bindirmek ne iş?

O da ayıp.

Önce insanlık gelirmiş, sonra gazetecilik.

Bu nasıl bir çifte standart?

Süreyya Ayhan meselesinde, şu anda kocası ve çocuğun babası olan antrenörüyle aşk yaşıyor diye kızı lime lime ettiğini ne çabuk unuttu Uluç?

O zaman insanlık, gazeteciliğin altında mıydı?

Şimdi mi üstüne çıktı?

Kız yok oldu gitti, günlerdir Fatih Çekirge yazıyor.

Her şeyi kendine eğip büküyor Hıncal Uluç.

O yapıca, hak oluyor, başkası yapınca, tu kaka.

Ona göre benim Eren Talu’yla o dönem konuşmam da yanlıştı.

Neden?

Eren istedi.

Ama bakın Korcan Karar istemedi.

Onun da hakkını teslim ettim.

Benim insanlara verecek ahlak dersim yok, konuşmak isteyen konuşur, röportajlar bir tür sınav, ya çakarsın, ya geçersin.

Ama kimsenin boynuna “Konuşacaksın!” diye çökülmüyor.

İzzet’in de çöktüğünü zannetmiyorum. Hem bu tür manasız babaların, varlığını gözler önüne sermek kötü mü? Aileler de ayağını denk alsınlar.

Hele buradan Ayşe Özyılmazel’e pay çıkarıp, “Ayşe de şöyle güzel bir yazı yazmıştı bu konuda” diye reklam yapmaya kalkması komik.

Hıncal Uluç, Ayşe’ye destek verecekse başka türlü yapsın.

Sabah programlarını ben de izledim Ayşe’nin. Eğer gazeteciyse, oraya bir gazeteci gibi çıkmalı, sorularını hazırlamış olarak. İzzet’e baksın, ders çalışıyor adam, sorularından belli, Nazlı Ilıcak’a ne kadar çok çalışmış mesela. İzzet’ten feyz alsın, kendine bir ekip kursun, ekranda nasıl göründüğünden daha önemli bu.

Tabii yaptığı işte başarılı olmak istiyorsa...

Ama üzerine fazla gidildiği de doğru.

Yine de kahpe kader edebiyatı yapacağına, “Ne yapsam suç, ağlasam suç, gülsem suç” diyeceğine, yaptığı işe daha fazla özen göstersin.

Nurseli İdiz işi iyiydi mesela, bir sürü benzer iş yapabilir.

Bunu da ona en iyi Hıncal Abi’si anlatabilir.

“İyi iş”te herkes susar, susuyor.

Sustursun insanları.

Başta türlü hiçbirimize ekmek yok.

Ölene kadar çalışmak lazım.

* * *

Fatih Altaylı haksız

O bir gazeteci.

Neşet Yağtu gibi saçma sapan şeyler yumurtlayan ve çok ses getiren bir iş olacak, üstelik teypli...
Ve bu röportajı yayınlamayacak...

Mümkün değil. Habertürk’ün gazetecilik başarıları ortada. Bunda Fatih’in gazetecilik refleksi var. Her şart altında, basardı o röportajı.

Bütün yayın yönetmenleri basar.

Ama keşke, İzzet, soruları sorarken, baba-kızın ilişkisizliği de çıksaydı ortaya. “Babalık görevlerini yapmayan bir adam olarak, ne hakla bunları söyleyebiliyorsunuz!” diye bir soru da olsaydı.

O zaman Fatih’in, “Bilseydik altında yatan dramı, yayınlamazdık” demesine gerek kalmazdı.

Röportajda, o mesele de hallolmuş olurdu.