''Alın bu çocukları!''

''Alın bu çocukları!''

“O Ses Türkiye”nin parlayan jüri üyesi Gökhan Özoğuz, Vogue Türkiye’nin şubat sayısında yer aldı. Kendi gardırobundan seçtiği kıyafetlerle poz veren uçarı şarkıcıyı Ebru Çapa kaleme aldı.

''Alın bu çocukları!''

Gökhan ve Hakan Özoğuz kardeşler, annelerinin karnından dört dakika arayla, doğum sırasında birbirlerini tekmeledikleri için morarmış gözle çıkmış çift yumurta ikizleri malum. Göztepe, Fenerbahçe, Selamiçeşme, Moda, Kadıköy civarlarında, iyi aileden gelmekle birlikte sokak çocuğu olarak büyüyüp serpilmiş tipler.

''Alın bu çocukları!''

''Alın bu çocukları!''

''Alın bu çocukları!''

Haylaz sıfatı çok hafif kaçar, Nurettin Teksan İlkokulu’nda okurken, üçüncü sınıfta sabrı iflas eden okul yönetiminin, ebeveynlerine yalvar-rica “Alın bu çocukları” demesiyle, bildiğiniz okuldan atılmışlıkları var. Takdir edersiniz ki ilkokuldayken okuldan atılmak da ayrı bir meziyettir. Yaşadıkları bahçeli ev, babalarının eczanesi, Fenerbahçe Stadı ve Akmar Pasajı arasında geçen ilk gençlikleri deseniz, başka türden bir adrenalin patlaması:

''Alın bu çocukları!''

“Hayatımın hem en eğlenceli hem en sıkıntılı zamanlarını okulda yaşadım diyebilirim. Hapis gibi gelirdi bana okul. Hâlâ da sevmem. Bizim ülkemizdeki korkunç eğitim müfredatı, bireyin bilgilenmesi değil, bilgilenmemesi için yaratılmış. Ne cevherler, ne genius kafalı insanlarımız var ama biz ne görebiliyoruz, ne yararlanabiliyoruz.

''Alın bu çocukları!''

Ortaokuldayken biz artık iyice uç noktalara gitmeye başlamıştık. Bence insanın meşrebi hep aynı kalıyor. Çocukken neyseniz, ileride ancak onun farkına varmış haline dönüşebiliyorsunuz. Eskiden de böyleydim ama daha sert tepkiler verip fazla duygusal yaşadığım bir dönemdi. 89-90’da Athena’yı kurduk. Devamlı provalara gidiyoruz, konserler oluyor. O zaman Şebnem Ferah’ın Volvox’u vardı, onu takip ederdik, Pentagram vardı çok sevdiğimiz... Yoğun dönemlerdi.”

''Alın bu çocukları!''

’94 yılında, Marmaris’teki Barfendi isimli ufak barda yaptıkları müziğin methi, fısıltı gazetesi marifetiyle yayılır. Sex Pistols, Nirvana, Rage Against The Machine, Pearl Jam, Clash gibi normalde barlarda canlı dinlemenin pek mümkün olmadığı türden cover’lar çalar, setlerin aralarında da kendi şarkılarını seslendirirler.

''Alın bu çocukları!''

“Punk ve rock kombini çaldığımız için merak ediyordu insanlar. İstanbul’a gelince Captain Hook dönemi başladı; bizim için miladdır yani, hakikaten acayipti. Bunun cesaretiyle albüme girdik ama benim Türkçe söylediğim şarkılar anlaşılmıyor. Türkçe’yi basarak söylemek diye bir şey var çünkü; ben hiç öyle bir şey bilmiyorum, hoşlanmıyorum da. Basbayağı ağladım, ben böyle şarkı söylemek istemiyorum diye. Holigan, Ska Longa albümünde enteresandır şarkı söyleme şeklim; o ben değilim.

''Alın bu çocukları!''

“Punk ve rock kombini çaldığımız için merak ediyordu insanlar. İstanbul’a gelince Captain Hook dönemi başladı; bizim için miladdır yani, hakikaten acayipti. Bunun cesaretiyle albüme girdik ama benim Türkçe söylediğim şarkılar anlaşılmıyor. Türkçe’yi basarak söylemek diye bir şey var çünkü; ben hiç öyle bir şey bilmiyorum, hoşlanmıyorum da. Basbayağı ağladım, ben böyle şarkı söylemek istemiyorum diye. Holigan, Ska Longa albümünde enteresandır şarkı söyleme şeklim; o ben değilim.

''Alın bu çocukları!''

Sonrası geldi işte; 12 Dev Adam, Eurovision, albümler, konserler... Hâlâ da doğru dürüst şarkı söylediğimi düşünümüyorum ama şu son yaptığımız Pis, en azından istediğime yakın bir ses çıkarabildiğim ilk albüm oldu. Hep son albümler için böyle denir gerçi. Herhalde bu duygu hiç bitmeyecek, sonuna kadar böyle yaşayacağız.”

''Alın bu çocukları!''

2007’de babaları Ahmet Hamdullah Özoğuz’un vefatı, iki kardeşi derinden sarsar; ciddi bir hava değişikliği ihtiyacı duyarlar: “Kafamız kötüydü, dağıldık, darmadağın olduk yani. Babamın hastalığının ağır olduğu dönemde, albüm yapmaya çalışıyorduk; mecburen bitirmemiz gereken bir albüm, yapılmış şarkılar var ama kafamızı toparlayamıyoruz.O albüm, Us, benim için hep yarımdır. Ondan sonra bir es ihtiyacı duyduk. Hakan ‘Ben askere gideyim’ dedi. Ben de beraber gidecektim, fakat olamadı.

''Alın bu çocukları!''

Baba vefat edince, ikizleri birlikte almıyorlar, sadece biri gidebiliyor, öyle bir kanun var. Ben de öyle olunca Londra’ya gittim. Askerlikten sonra Hakan da geldi. 2012’ye kadar, öyle gelmeli gitmeli bir dönem geçirdik. Ömrümüzce uzaktan yaşamaya çalıştığımız hayatın içindeyiz ama kafamızda her şeyi aslında ne kadar farklı kurgulamış olduğumuzu görüyoruz.

''Alın bu çocukları!''

Biz daha gerçek bir şey kuruyorduk kafamızda ama gittikten sonra gerçeğin aslında İstanbul’da olduğunu fark ettik. Bu sefer İstanbul-Londra kombinasyonu başladı ki asıl tat öyle çıkar oldu bence.” Kendileri gibi birçok arkadaşlarının da yurtdışı tecrübesi yaşadıktan sonra, buranın özüne başka bir gözle baktıklarını, daha çok sahiplendiklerini anlatıyor. Netice itibarıyla dünyalı olmakta fayda var diye düşünüyor.