Brezilyalı model Ana Beatriz Barros Hürriyet'e özel pozlar verdi. Ayak bileğinde ay-yıldız dövmesi var, "Önceki hayatımda galiba Türk'tüm" diyor.
Bir saattir türlü türlü seksi iç çamaşırı giyip bizim için poz veriyorsunuz... Kalabalık bir çekim ekibinin içinde çıplak olmanıza rağmen çok rahatsınız. Ruhunuzu bedeninizden nasıl bu kadar iyi ayırabiliyorsunuz?
-Zamanla oldu. 13 yaşında bu işe başladığım ilk yıllar bu kadar rahat değildim tabii ki. İki üç yılın sonunda bu işi gerçekten çok sevdiğimi anladım. Yaptığım iş vücudumla barışık ve daima pozitif olmayı gerektiriyor. Vücudum benim tek sermayem. Bu yüzden iyi besleniyorum, güzel uyuyorum ve spor yapıyorum. Bazı modeller bunu istemeyerek yapıyor ama ben zevk alıyorum.
Çekimlerde çok da uyumluydunuz... -Çünkü ‘diva’ mankenler dönemi kapandı artık, süpermodeller tarih oldu. Bu yeni dönemde setteki makyöz de ışıkçı da model de aynı seviyede. Herkes eşit. Herkes işini doğru yapmak zorunda. Ben de işimi hakkıyla yapıp evime gitmeliyim.
13 yaşında Brezilya’da plajda keşfedildiğiniz gün, bu kadar meşhur olabileceğinizi düşündünüz mü? - Yoo. O gün hiçbir şey anlamamıştım ki... Hayat deniz, kum, güneşten ibaretti. Ajans beni modellik yapmak için New York’a çağırdığında ailem bana üç yıl süre verdi.
“Üç yıl içinde bu işi yaptın yaptın, yapamadın geri dönersin” dediler. Ben daha ilk yılda kararımı vermiştim. 14 yaşında bir dergiye verdiğim röportajda utana sıkıla süpermodel olmak istediğimi söylediğimi hatırlıyorum.
Şanslı mıydınız? -Her zaman çok çalıştım ama şans da benimle oldu. New York’taki ilk işimde yanımda Kate Moss vardı ve fotoğrafçı da Mario Testino’ydu. Ben o zaman Kate Moss kim bilmiyordum ama bu şans değildir de nedir?
Kariyerinizde kötü ve depresif anılar var mı? - Rekabet filan zorlayıcı oluyor ama en beteri tuhaf çekim şartları. Eksi 30 derece suya bikinili girmem gerekmişti bir keresinde. Sonrasında beş gün yataktan çıkamamıştım. Başka bir çekimde New York’ta çok yüksek bir binanın tepesinden diğerine atlatmışlardı.
Ama kariyerimin en kötü günü 17 yaşında su altında yaptığım bir çekimdi. Bacaklarıma ağırlıklar bağlayarak beni suyun altına indirdiler. Yüzümde maske ya da oksijen tüpü yoktu. Nefesim bittiğinde elimle işaret ediyordum, yan tarafta hazır bekleyen bir balık adam ağzıma oksijeni tutuyordu. Bu şartlarda yarım saatten fazla poz verdim. Klostrofobik oldum.
Bu kadar genç yaşta, böyle disiplinli nasıl davranabildiniz? -Profesyonellikten önce bunlar insan olmanın temel unsurları. Mütevazı ve kibar davranmak, güler yüzlü olmak insanlıktır diye düşünüyorum. 13 yaşında New York’a taşındığımda annem benimle geldi. İş seyahatlerinde bile yalnız bırakmıyordu. Çünkü çok küçüktüm ve bundan yararlanmak isteyen erkekler çok fazlaydı.
Annem hepsine karşı beni uyardı ve onun sayesinde temiz kalabildim. Düşünsenize 15 yaşında New York’ta bütün kulüplere girebiliyordum, istediğim her şeye ulaşabiliyordum. Yaşlı adamlar ve fotoğrafçılar görüşmek için arayıp duruyorlardı. Bu tip insanların amacını sezmeyi de sezdiğim an kaçmayı da annemden öğrendim.
Bu kurtlar sofrasında ilk aşkınızı nasıl yaşadınız? -Brezilya’da. 15 yaşında tatil için döndüğümde buldum onu. İki yıl birlikte olduk. İlk zamanlar benimle sevgili olduğuna kimseyi inandıramıyordu. Sonra mesafeler bizi ayırdı. Hâlâ arkadaşız, Facebook’tan konuşuyoruz, hatta bu yakınlarda bir bebeği oldu.
Bütün meslektaşlarınız da anne oldu, siz biraz geç kalmadınız mı? - Şu an hayatı uçaklarda yaşıyorken annelik imkânsız. Kariyerimi biraz daha yavaşlatıp sakinleştiğim zaman mutlaka çocuk sahibi olmak istiyorum.
ÇEKİMDE İÇİMDEN SEKS TANRIÇASI ÇIKIYOR Mısırlı sanat simsarı Hillel Nahmad’la iki buçuk yıldır ülkeler arası ilişki yürütüyorsunuz. Siz New York’ta, sevgiliniz Londra’da... Sonsuz aşka inanıyor musunuz?
-Evet inanıyorum. New York, Londra ve Rio de Janeiro arasında bir ilişki yürütüyoruz... Sevgilimi görmem bile bu kadar zorken çocuk yaptığımızı düşünemiyorum işte. Her fırsatı değerlendiriyoruz ama bir ay hiç görüşemediğimiz zamanlar oluyor.
Bu kadar uzakken birbirinize nasıl güveniyorsunuz? -Uzaklık aramızdaki tutkuyu canlı tutuyor. Çok özlüyoruz birbirimizi, incitmemek için çok da özenli davranıyoruz. İlişkide genel olarak kıskanç olan benim, iç çamaşırı giymişim erkek modellerle çekim yapmışım sevgilim umursamıyor. Ben onu daha çok kıskanıyorum.
Sizi seksi bulmuyor mu? -Hiç. “Senin neren seksi?” diyor bana. Çünkü kamera önünde seksiyim. Giydiğim şeyi satmak zorunda olduğum için içimden seks tanrıçası çıkabiliyor. Günlük hayatta yaramaz kız çocuğu gibiyim.
Âşık olduğunuz adam “Seksi değilsin” deyince bozulmuyor musunuz? -Bu biraz oyun gibi oldu aramızda. “Dünyadaki tüm erkeklere seksiyim sana mı seksi değilim” diye üste çıkıyorum.
Bileğinizde ay-yıldız dövmesi var, sürekli Türkiye’ye gelip gidiyorsunuz... Yakın zamanda bir Türk’le evlenseniz hiç şaşırmayız... -Buraya gelmeden önce erkek arkadaşıma aynı şeyi söyledim. “Galiba ben önceki hayatımda Türk’tüm” dedim. Buraya bayılıyorum. Aramızda gerçekten bir bağ var. Bir Türk’le evlenme konuşuna gelirsek Mısırlı erkek arkadaşım bundan hiç hoşlanmayacaktır.
Türkiye’de iç çamaşırlı fotoğraflarınızın olduğu billboard’ları kapatan “Ya senin kızın olsaydı” diye yazan muhafazakâr kesim var... Farkında mısınız? -Herkesin dinine, seçimlerine, yaptıkları işe saygı duyuyorum. Onlar da bana, mesleğime saygı duymalı.
Ben Arjantin’le final oynayacağımıza inanıyordum ama en iyi futbolcumuz Neymar sakatlanınca her şey kötü oldu. Neymar çok genç ve çok başarılı bir futbolcu o yüzden göze geldi. Nazara çok inanırım ben. Kolumda üç tane nazar boncuğu var.