Geçtiğimiz yıl ‘Mağara Adamı’ olarak sahneye çıkan Alper Kul, bu kez ‘Babamın Oğlu’ adını verdiği oyunla, babası Fikret Kul’un hayatını deşifre ediyor. Her cumartesi gecesi BKM Mutfak’ta sahnelediği 80 dakikalık oyun için kahkaha garantisi veren Alper Kul, “Babamla aramızda 26 yaş olsa da iki arkadaş gibiyiz. Birbirimize ‘Tosun Paşa’ filmindeki gibi ‘Lütfü’ deriz” diyor. İşte baba oğulun kendileri ve ilişkileri hakkında anlattıkları...
FİKRET FIKRALARI' VAR
* Oyunu sahneye koymaya ne zaman ve nasıl karar verdiniz?
ALPER KUL: İki yıl üst üste 'Mağara Adamı'nda (Caveman) oynadıktan sonra daha bize ait, yerli bir konuyla oyun yapma fikri belirdi. Çok uzağa gitmeden, kendimden yola çıkayım, dedim. Çünkü çok nevi şahsına münhasır bir babam var. Babamın, Temel fıkrası gibi “Fikret bir gün” diye anlatılan hikayeleri vardır.
Babamın, 1965 yılında ilk cinsel deneyimini yaşamak için İstanbul'a geldiği zamandan yola çıkarak, Türkiye'nin yakın geçmişiyle birlikte paralel kurguyla anlatabileceğim bir oyun hazırladım. 'Babamın Oğlu'nda, babamın hikayesini anlatırken bir yandan da kendi hikayemi anlatıyorum.
* Hayatını tüm gerçekliğiyle afişe etmek için babanızı nasıl ikna ettiniz?
A.K.: Hikaye aslında sert. İlk cinsel deneyiminden başlayarak, kadın-erkek ilişkisi irdeleniyor. “1948-50'lerde yaşanan toplumsal değişimi aile sosyolojisi üzerinden yürütürsem güzel yere varırız” diye düşünüp babama sundum. Yazmayı seven biri olarak o da hikayelerini yazdı.
FİKRET KUL: Ben bundan rahatsızlık duymadım, aksine mutluluk duydum.
UTANACAK BİR ŞEY YAPMADIM Kİ!
* Oğlunuzun, özel hayatınızı, ilk cinsel deneyiminizi anlatacak olması sizi rahatsız etmedi mi Fikret Bey?
F.K.: Hayır canım, ben kötü bir şey yapmadım ki! Anlatmaya utanacağım hiçbir iş yapmadım. Ben zaten ne çektiysem, mahalle baskısından çektim. “Kim ne der?” diye düşünmedim. Trabzon'da bizim mahalledeki kızların hiçbiri, bizim mahallenin çocuğuyla evlenmemiştir.
Hep dışarıdan gelin almıştır. Bizim sokakta dört tane Nimet var; yaşları 60'ın üzerinde ve hepsi bekar. Neden? Çünkü biz, 'bizim mahallenin kızı' diye bakmıyoruz. Onlar da bize bakmıyor. Bu mahalle baskısını benden sonrakiler yaşamasın diye anlattım bunları.
A.K.: Karadenizliler kadar kendileriyle barışık insanlar yok. Babamın hiç kompleksi yoktur. Hiç kompleksi olmadığı için başından geçenleri rahatlıkla anlatabilen organik bir insan modeli. Ben babam kadar temiz değilim. Benim hayatta barışamadığım sıkıntılarım, egosal sorunlarım var. Önümde böyle bir örnek olması bana umut veriyor.
* Fikret Bey, İstanbul'a geliş sebebiniz; oyunda da anlatıldığı gibi tamamen ilk cinsel deneyiminizi yaşamak mıydı?
F.K.: Evet. Biz Trabzon'da hiçbir şey görmedik ki! Kanımız kaynıyor, delikanlıyız... Az önce anlattığım mahalle baskısı yüzünden kimseye de bakamıyoruz. İstanbul'a giden yakın bir arkadaşım, “Bütün kızlar yatacak adam arıyor” deyip benim iştahımı daha da artırmıştı. “Bir şekilde İstanbul'a kapağı atmalıyım” diye düşündüm. Araştırdım; Trabzon'da kimya mühendisliği bölümü yok. Ailemi kimya mühendisi olacağım diye ikna ettim ve 1965'te geldim İstanbul'a.
* Gerçekten okudunuz mu o bölümü?
F.K.: Evet, kimya mühendisi oldum ama iş bulamadım. Baktım olmuyor, “Lise mezunuyum” dedim, otobüs şirketinde bavul sektörüne girdim. Bir ay geçmeden mühendis olduğumu öğrendiklerinde beni müdür yaptılar. O günden beri hep otobüsçülük yaptım, hiç kimyayla alakalı bir şey yapmadım.
BÜTÜN KADINLAR BENDEN KAÇTI
* İstanbul'un kızları arkadaşınızın dediği gibi miymiş? Sevgili bulabildiniz mi hemen?
F.K.: Yok canım, hiç de bize anlatıldığı gibi değildi. Hangi kadının yanına gittiysem benden kaçtı. Hiçbiri pas vermiyordu. Bu yüzden kendimden şüphe ettim. Baktım olacak gibi değil, geneleve gittim. Başarsızlıkla sonuçlanan ve sonunda dayak yediğim bir genelev maceram var. Onu da Alper oyunda anlatıyor. Ama daha sonra çok kız arkadaşım oldu. Kimya mühendisi de olunca forsumuz arttı. Bakmayan kız kalmadı.
* Alper Bey'in annesiyle nasıl tanıştınız?
F.K.: Bizimkiler baktılar ki ben çok aranıyorum. Şaka yollu “Seni evlendirelim” dediler. Ben de “Tamam, olur” deyiverdim. Evlenmeye niyetim yoktu aslında. Beni bir kızla tanıştırdılar. Saf, temiz Karadeniz kadını ama benim gibi uçarı birine yakışmaz, “Ben bununla yapamam” diye düşündüm.
Annem “Nasıl buldun?” diye sordu; “Beni buna mı layık gördünüz?” dedim. Baktım, sapsarı oldu. Ben babasız büyüdüğüm için annemizi babamız biliriz ve onu üzmemek için her şeyi yaparız. Üzülünce “Tamam, şaka yaptım” dedim, öyle evlendik. Bu sene 41'inci senemiz.
OTOGAR LABORATUVAR GİBİDİR
* Oğlunuz, oyuncu olduğunu söylediğinde gerçekten gay olacağını mı düşündünüz?
F.K.: Evet gerçekten çok korktum. Ben onu otobüs işine alıştırmaya çalıştım. “Otobüslerle ilgili bir şey yapar” derken “Oyuncu olacağım” diye geldi. Orada da yine mahalle baskısı var. Sanatçıların çoğu o dönemde kamuoyu tarafından hep öyle biliniyordu. Herkes inanıyordu.
A.K.: Ben otogarda çalıştım. İnanılmaz bir labarotuvar. İnsan sarrafı olmuştum. Karşıdan gördüğümde kimin nereden geldiğini, memleketini hemen anlayabiliyordum. Orası çok maskülen, herkesin 'Kurtlar Vadisi' karakteri gibi gezdiği bir yer. Ben kendimi öyle hissedemedim. Babam böyle bir model ararken oyuncu olacağım dediğimde kafasında oturtamadı adam.
Benim oğlum gay olacak diye korktu. Toplumsal olarak baktığımızda da oğlunun sanatçı olmasındansa silah taşımasını yeğleyen bir toplum haline geldik. Barlarda falan hep beni takip etti. Zor bir dönemdi benim için. Hatta işler bir ara o kadar ters gitti ki, 'Hamam' filminde rol aldım diye babam benden iyice endişelenmeye başlamıştı.
* Gay olmadığını nereden öğrendiniz peki?
A.K.: Özele girmeyelim ama test etti. (gülüyor) Bir baba ve oğulun dramıdır bu. Ben de rüştümü ispatlayacağım diye o kadar saçma bir durum içinde kaldım ki, abarttım durumu. Bir sürü kız getirmeye başladım eve.
F.K.: “Oyuncu olacağım” deyince başta karşı çıktık ama sonra yine kararına saygı duyduk ve destek verdik. “Nerede mutlu olmak istiyorsa orada olsun” dedik.
FİKRET KUL: ONUNLA GURUR DUYUYORUZ
“Eskiden Fikret'in oğlu Alper diyorlardı, şimdi Alper'in babası diyorlar. Alper, 'Kınalı Kar'da oynarken mezarlık başında ağlama sahnesi vardı. Beni Giresun'dan aradılar. “Fikret ağabey, ne mutlu sana, öldükten sonra arkandan ağlayanın var” dediler. Çok gurur verici. Allah razı olsun. Gurur duyuyo.
BABAM GİBİ BİR BABA OLAMAM!
* Alper Bey, evlenmeye niyetiniz yok gibi. Bu gidişle görücü usulüne razı olacaksınız...
A.K.: Onu da yaptılar. Beni görmeye kız geldi. Kaç erkeğe görücü gelir ki?
F.K.: Evlenmesini çok istiyoruz. Son bir iki seneye kadar baskı yapıyorduk. Son bir yıldır ise Alper'e hiç baskı yapmadık. Onca arkadaşının içinde; boşanmayan, iyi evliliği olan sadece bir arkadaşı var. Bu tabloyu görünce korktuk açıkçası. Birilerinin hayalini yıkmaktansa evlenmesin daha iyi.
A.K.: “Evleneceğim” ya da “Evlenmeyeceğim” demek çok büyük laflar. Kadın erkek ilişkilerinde çok başarısız bir projeyim. Karar verme konusunda kritik bir dönemde olduğumun farkındayım ama çok bencil, belki de fevri biriyim. Zaten eskisi gibi ilişkiler kalmadı ki.
İmkansız artık o. Aşkın olabilmesi için imkansızlık olması gerekiyor. Şimdi o kadar kolay ki. Oyunda da söylüyorum, babam Fındıkzade'de bir kızın elini tutmak için iki ay peşinde gezermiş, şimdi Facebook'ta iki günde kız bulamazsan salaksın. Bana kalsa ben 40'ımda da baba olurum, 45'imde de ama baba olsam da babam gibi bir baba olamam.