Yıllar boyu gazeteciler sordu, ben cevap verdim. Bu kez teybi ele geçirdim, soruları ben soruyorum. İşim zor çünkü pazartesi günü ilk albümü Ayşe Özyılmazel'i çıkaracak olan Ayşe, sıkı bir gazeteci. Onunla star olmayı, müziği, aşkı ve hayattan öğrendiklerimizi konuştuk
Birden fazla Ayşe buldum ben Ayşe'nin şarkılarında. Neşeli bir Ayşe. Dalgacı, fırlama bir Ayşe. Bazen küskün, içe dönük bir Ayşe. Kırgın mı kırgın... Ama hep bir 'cesur yürek'. Üretken... Yaratıcı... Dobra... Deli ve dolu. Konuştukça şaşırıyorum, ne kadar, ne kadar da çok benzeşiyoruz. Geçtiğim yollardan geçip, geldiğim yerlere geleceğini hissediyorum birden. Eğer şöhret gururla ama zor taşınan bir günahsa, bu Ayşe çocuk fazlasıyla günahkâr olacak. "Ajda demişti!" dersiniz...
Ayşe'nin notu: Ayşe Özyılmazel, yarın müzik marketlerdeki yerini alıyor. Heyecanım zaten tavan yapmışken bir de Ajda'yla röportaj heyecanı da eklenince, siz düşünün halimi... Bu benim için öyle büyük bir şeref ki.
Size sonsuz teşekkür ederim Ajda! Bu arada, bu şahane fotoğrafları çeken ablam Zeynep Özyılmazel'i de atlamak olmaz. Yaşasın kız kardeşler birliği. Ajda Hanım öncelikle şu an sizinle karşılıklı bu röportajı yaptığımız için öyle mutluyum ki. Sırf bunun için bile yapılırmış bu albüm. İşin aslı, şarkı yazmak benim için yazı yazmanın, kendimi ifade etmemin bir biçimi. Müthiş bir rahatlama ve mutluluk veriyor bana. Ve biz ekip olarak çok eğleniyoruz, bu işi severek yapıyoruz. Eh! İnsan inandığı, sevdiği ve ürettiği şeyi paylaşmak ister. Paylaşmadan duramaz.
- Ajda Pekkan: Bana Ajda Hanım demek yok, Ajda de, Ajda.
- Ayşe: Peki Ajda... hanım... Tamam tamam, Ajda.
- Ajda: Hazır mısın?
- Ayşe: Ooops, neye hazır mıyım?
- Ajda: Çok şekersin. Şöhretin getireceği sorumluluklara, sorunlara, güzelliklere, çirkinliklere, fırtınaya, rüzgâra, kara kışa, afetlere...
- Ayşe: Hadi bana eyvallah! Bittim diyorsunuz yani... Bugüne kadar olanlar yetmedi, şimdi başıma bu kadar şey mi gelecek benim, oysa ben müzik yapıp kendimi şarkılarla da ifade ediyordum. Müzik benim meditasyonum.
- Ajda: Her şey o kadar değişecek ki, göreceksin.
Harika sözler yazıyorsun, besteler yapıyorsun, yeteneklisin, gençsin, güzelsin, dikkat çekiyorsun. Sen kendini ifade etmek için, mutlu olmak için bu işi yapıyorsun ama buralar senin zannettiğin gibi değil. Eğer sen içinde hazırsan hepsi vız gelecek sana. Sen paraşütle inersin hepsinin üstüne, aynen benim yaptığım gibi. - Ayşe: Benim kendime, işime ve hayata inancım tam. Sizin gibi akıl hocalarım da olduktan sonra paraşütle inmeyene Ayşe demesinler. Ajda, devamlı göz hapsinde olmak çok zor mu? Herkes sizi süzüyor, sizi merak ediyor, mesela az önce yemeğe gittiğimizde sanki salona bomba düşmüş gibi oldu.
- Ajda: Tıpkı bir günah gibi Ayşe... Ben ne günah işledim?
- Ayşe: Benim de hâlihazırda başıma geliyor bu tip şeyler, şimdi müzikle beraber bu daha da artacak, eminim. Eleştiriler, bakışlar, tepkiler, hepsi... Siz bana ne önereceksiniz?
"BABAYLA İŞ YAPMAK ZORDU..."
- Ajda: Başına geleni çekeceksin. Sana bir kader veriliyor, kaderinden dönemiyorsun. Sana hediye edilmiş yaşamı çok iyi değerlendirmen gerekir. Yaşam boş bir miras değil, onu geliştirip çoğaltmalı, dünya insanı olmalısın.
- Ayşe: Tecrübelerinize dayanarak, bana sakın yapma dediğiniz ne var?
- Ajda: 'Bunu yapma' demek yanlış çünkü ben söylesem de zaten yapacaksın...
İlacı olsa iki tablet verirdim valla ama yok ki! Bugün soruları ben soruyorum Ayşe Hanım. Söylesene şarkı yazmaya nasıl başladın?
- Ayşe: Malum biliyorsunuz (Neco) babamdan dolayı hep müzikle iç içe büyüdüm. Ortaokul-lise yıllarında yabancı şarkılara şarkı sözleri yazardım, kendi kendime şarkılar yapardım. Üniversiteyi bitirdiğim yaz, Garo Mafyan ve Uğur Başar'dan gelen teklifle İstanbul Gelişim'e girdim. Üç sene onlarla çalıştım.
- Ajda: Çok da şekerdin, ne hoştu, izlemiştim seni. Niye bıraktın sonra?
- Ayşe: Çünkü babayla iş yapmak bana göre değildi. Hâlâ ona bağımlı hissediyordum kendimi. Ben de okulda okuduğum mesleğimi yapmaya karar verdim, gazeteciliğe başladım.
- Ajda: Sonra içindeki müziği tutamadın değil mi?
- Ayşe: Gazetecilik benim için çok önemli, çok şey öğrendim. Müzik de içte tutulabilecek gibi değil. Bundan bir buçuk iki sene önce kendimi çok kötü hissettiğim bir dönemde, tek başıma çıktığım tatilde okuduğum bir kitabın sayfalarına sözler yazmaya başladım. Sonra Mert Ekren'le birbirimizi bulduk, 50'den fazla şarkı yaptık.
PRENSİMİ HÂLÂ BULAMADIM AJDA!
- Ajda: Ben hep erkeğin egemen olduğuna inanarak yaşadım, hayal kurdum. Fakat maalesef şöhretin verdiği güçle karşıdakinin gücü eşitlenmiyordu. Burada bir başarısızlık var, o bende mi, karşı tarafta mı, hâlâ çözemedim.
- Ayşe: Ben de çözemedim, siz hâlâ çözemediyseniz anlaşılan bir ömür de çözemeyeceğim, yandık! Ben de prensimi bulamıyorum Ajda, ne olacak böyle?
- Ajda: Hani neredeyse biz prens, erkekler prenses oldu Ayşe. Karakter olarak yani.
- Ayşe: Bu cümleden sonra başımıza gelenler gelecek sanki. Bazı erkekler, bizim gibi çalışan ve güçlü kadınların erkeğe saygılı olabileceklerine inanmıyor. Bizim onları ezeceğimizi zannediyorlar ve 'bu kadın tehlikeli, beni yorar' düşüncesiyle bize şans bile vermekten çekiniyorlar.
KIZIM SEN DELİ MİSİN, CESUR YÜREK MİSİN? NESİN?
- Ajda: Herkesin aklındaki 100 puanlık soruyu sorma zamanım geldi. Gazetecilikle müziği beraber mi götüreceksin, yoksa gazeteciliği bırakmayı mı düşünüyorsun?
- Ayşe: Beni hayatımda çalışmaktan daha mutlu eden hiçbir şey yok. Gazetecilik benim esas işimdir, beni bugünlere o getirdi. Müzikse ruhumu kurtarmamın tek yoluydu. Müzik olmasaydı ben gerçekten fişi çekip sahneden inebilirdim. İkisi de yan yana yürüyecek. 'Yürümez,' diyenlere buradan selam olsun, artık sadece iki saat daha erken uyanıyorum.
- Ajda: Biliyorsun insanlar şöyle bir kaygıya kapılabilir; sen şöhretini mi basına karşı kullanacaksın, yoksa basını mı şöhretine karşı? Ya da bütün bunları sormak için çok mu erken?
- Ayşe: Şu anda bu ikilem gibi görünse de dediğiniz gibi bunu kısa zamanda çözeceğime inanıyorum. Bu benim kararım değil, kader; olayların akışına bırakmak sanki daha doğru geliyor. Ta ki kırılma noktasına kadar.
YALNIZLIKTAN VE PAZAR GÜNLERİNDEN HOŞLANMAM
Ajda: Yazılarında o kadar samimi ve dobrasın ki, hayatınla ilgili bilmediğimiz şey kalmadı sanki. Bazen okurken cesaretine inanamıyorum. Kızım sen deli misin? Cesur yürek misin, nesin?
- Ayşe: Hıncal bana ilk gün şöyle demişti: 'Yazılarını yazarken insanları düşünme, içinden geleni yaz...' Ben de içimden geleni yazıyorum, beğenilebilir, eleştirilebilir ama ben neysem o olmaya gayret gösteriyorum. Gerçeklik çok önemli benim için. Bu delilikse deliyim.
- Ajda: Mutlu musun Ayşe?
- Ayşe: Şu anda çok mutluyum mesela. Çalışırken mutlu oluyorum, arkadaşlarımla mutlu oluyorum, Alaçatı'da mutlu oluyorum ama evde tek başıma kaldığımda mutlu hissettiğimi söyleyemem. Yalnızlıktan ve pazar günlerinden hiç hoşlanmıyorum.
AŞKLA İLGİLİ BİRAZ ACELECİ DAVRANIYORUM SANKİ
Ajda: Sen yazılarında hep kadınlara cesaret veriyorsun, kadının güçlü olması gerektiğini savunuyorsun. Ama içinde de yalnızsın, özel hayatında da istediğini yakalayamadın... Sence neyi başaramıyorsun?
- Ayşe: Aşkla ilgili biraz aceleci davranıyorum sanırım. Kalple mantığı karıştırmayı beceremiyorum. İnsanlar genelde benim çok güçlü olduğumu, hiç ağlamayacağımı, kırılmayacağımı zannediyor. Aslında çok hassas ve kırılganım. Eh, bu işler biraz da tesadüf, kısmet. Peki ya siz Ajda? Siz 'kapı açık, arkanı dön ve çık' diyerek kadınlara müthiş cesaret verirken, içiniz nasıldı?
- Ajda: Kendi paradokslarım vardı, öyle olmasa sanatçı olamazdım zaten. Ben aileye endeksli büyüdüm, aile şartlarım çok zor şartlardı. Ayrılık, boşanma, ikinci anneler... Ama yine de her şeye rağmen erkeğin egemenliğine inanıyordum.