“Pazartesi Sendromu”nun bu haftaki konuğu Süper Star Ajda Pekkan.
Ajda Pekkan, Melike Karakartal’ın “Ne zaman konserinize gelsem, sahne performansınızı ağzım hep ağzım açık izliyorum. Siz hiç yorulmaz mısınız?” sorusuna bu yanıtı verdi: “O sahnenin bir büyüsü var. Normal bir insanken bir anda insanüstü güçleri olan bir varlığa dönüşüyorsunuz. İzleyiciye o enerjiyi geçirmeniz gerekiyor, hatta bir miktar da ‘kopmak’ gerekiyor. O transa girdikten sonra çıkamıyorsunuz zaten, yere iniş zor oluyor.”
Çok düşündüm. Bu yazıyı soru-cevap olarak mı hazırlasam yoksa koca iki günü hikaye gibi mi anlatsam diye... Sebebi belli, konuğum Ajda Pekkan! Üstelik bana kıyak yapmış, röportaj için bir saat değil, koskoca iki gününü ayırmış! Eh, hâl böyle olunca sadece sorduğum soruların cevaplarını değil, yaşadıklarımı anlatmak da
düşer bana...
Neredeyse iki günün tamamını birlikte geçirdik Ajda’yla. Bir anını bile kaçırmamak için kayıt cihazımı hiç kapatmadım. Bu arada, söyleşiyi geçen hafta herkesten sır gibi sakladım! (Nazar faktörü!)
Tahmin edersiniz, Ajda Pekkan, her gün onlarca röportaj ve televizyon programı teklifi alıyor. Ne şanslıyım ki böyle bir deneyim yaşama şansını bana verdi. Ben nazardan korkmayayım da kim korksun arkadaş! Bu arada iki günü yazıya dökmek kolay değil, o nedenle Pazartesi Sendromumuz salıya da taşacak. Röportajımızın devamını yarın “Salı Sendromu”nda okuyacaksınız!
Önce çekim gününden başlayayım... Moda editörümüz Alexander tam altı farklı kıyafet getirdi ancak Ajda’nın bunları beğenip beğenmeyeceği konusunda hepimiz endişeliydik. Çünkü Ajda kendi seçerek aldığı kıyafetleri bile üzerlerinde değişiklik yaparak giyiyor. Bugüne kadar yaşadığı her evinde bir dikiş makinesi olmuş. Kıyafetlerine “dokunmak”la kalmıyor, aynı zamanda sıfırdan tasarlamayı da çok seviyor. Eh, böyle hassas bir kadına “sizin için elbise aldık” demek kolay mı?
Neyse ki kıyafetleri beğendi. Ama fotoğraf çekimi konusunda öyle detaycı ki, ilk günü bu iş için harcadık.
Ertesi gün buluşmak için sözleştik ancak olur ya, ben tam kapısını çalacakken “Melike’cim, telefonda konuşalım” diyebilir, herhangi bir aksilik çıkabilir...
ıkinci gün o evin kapısından girene kadar saçlarım beyazladı. Sanıyorum bir gecede yaşlanmak buna deniyor...
Neyse, ikinci gün kazasız belasız vardım Ajda’nın evine. Röportajımız başlamadan önce, salonunda oturup Apple (köpeği) ve Oğlum’la (kedisi) oynadığım zamanları son 25 yılımın en huzurlu anları ilan ediyorum!
ıkinci günkü buluşmamızın birkaç saatini evde geçirdik, akşamki iş yemeğinden önce kuaförüne uğraması gerekiyordu. “Gel birlikte gidelim” dedi. Atladım arabasına, istikamet kuaför. Bu bana ekstradan üç saat daha kazandırdı.
MARKA OLUYOR
Ajda, konuşmaya başladığımız andan itibaren bombaları sıraladı. Zamanında “Ajda bardak”ın isim hakkını alamadığı günlerin acısını çıkaracak nitelikte bir markalaşma sürecine girmiş. Biz bunu aramızda “Ajda’nın Ajda bardak intikamı” olarak isimlendirdik!
Peki, ne göreceğiz Ajda Pekkan “marka” olunca? Onu da anlatayım... İsmini ve logosunu taşıyan ve kendisi tarafından tasarlanan ürünler söz konusu olacak.
Neler mi? Ayakkabıdan tekstile, ev aksesuvarlarından “Ajda bardak”a onlarca üründen bahsediyor.
Ajda yelpazeyi geniş tutuyor!
ALBÜMLER YOLDA
Ajda’da sürprizler biter mi? Bitmez. Süperstar’ımız, yaza doğru üç ayrı albüm patlatacak. ılkinde, kendi şarkılarının caz versiyonları olacak. Diğer albüm fasıl albümü. Üçüncü albüm ise hazırlıklarına henüz başladığı pop albümü. Yine hit makinesi Serdar Ortaç’la çalışma niyeti var. Yine “Resim” gibi bir hit olsun, yaz mevsimini sallasın istiyor.
Öte yandan bu albümde bir sürpriz daha olacak. Yüksek Sadakat’in tüm şarkılarına imzasını atan (aynı zamanda grubun kurucusu ve basçısı) Kutlu Özmakinacı, Ajda için bir şarkı yazmış. Desenize, yeni albümünde Süperstar’ın içinden bir “Rock star” da çıkacak!
Diyorum ki, şimdi havadisleri bırakalım, biraz da Ajda’nın bugününe, günlük hayatına bakalım.
Bilir misiniz nasıl yaşar Ajda?
Ajda, Arnavutköy’de, kardeşi Semiramis ile altlı-üstlü oturduğu geniş bir apartman dairesinde yaşıyor. ıki dairenin birleştirilmesiyle oluşturulmuş evinde, salondan geçilen büyük bir yatak odası var. Ajda Pekkan’ın yaşam alanı burası. Ayrı oturma grubu, çalışma alanı, tuvalet masası, kitapları, CD’leri ve nefis bir deniz manzarasının olduğu bir mekan yaratmış.
Çok yakında Bahçeköy taraflarına müstakil bir eve taşınacak. Hatta uzun süredir bakımlarını üstlendiği ve şu anda bir ahbaplarının baktığı kedileri ve köpeklerini de buraya getirecek.
şu anda evde bir kedi ve bir köpek var. Dedim ya başta, Apple ve Oğlum. Yalnız bu ikili biraz ezber bozuyor çünkü kedi, köpekten büyük. ınanmayacaksınız, Apple, tam iki karış kadar, minicik! Sürekli el yalayarak minnetlerini sunuyor.
Peki, Ajda’nın kendine olan bakışı nasıldır? Diyor ki, “Kendimi sevmeyi yeni öğrendim. Kendimi hep başkalarında aradım. Sonra baktım ki sen kendini nasıl görüyorsan öyle muamele görüyorsun. O yüzden en büyük yatırımı kendime yaptım”...
Kendinizi sevmeyi çok geç yaşta öğrendiğinizi söylüyorsunuz. Nasıl oluyor bu?
- ışin geçeği, ben hep kendimi başkalarında aradım. ınsan, kendini başkasında aradığı zaman sadece yansımasını bulabiliyor. Siz kendinizi nasıl görüyorsanız karşınızdaki de sizi öyle görüyor ve algılıyor. Kendinizi bir başkasında aradığınız zaman, karşınızdakinde bulduğunuzla yetinirsiniz.
Geçmişte kendinize olan bakışınızdan ötürü mü yürümedi ilişkileriniz?
- şöyle oluyor; sen ayrı bir dünyadan kopup gelmişsin, karşındaki bambaşka bir dünyadan. Yaşam tarzı uymayabiliyor. Bunu bir kenara bırak, iki elmanın yarısını bulduğunu zannettiğin beraberliklerde bile yürütemiyoruz olayı. Düşün, hobilerin benzer, aynı şeylerden hoşlanıyorsun, her şey aynı, aynı, aynı! Bu defa da düzende, hayatı görüşünde bir tuhaflık oluyor. Karşındaki daha tembel olabiliyor mesela. Sen de çalışmayı seviyorsun, onu motive etmeye çalışıyorsun... ınsanların neden mutlu olmadıklarını göre göre mutluluğun insanın kendisinde olduğunu öğrendim. O yüzden sevgi olayını kendimle örtüştürdüm, bağdaştırdım... Kendini sevmeyi öğrendiğin andan itibaren karşı taraf da olaya öyle bakıyor.
Bir de aşka olan bakışınızı merak ederim... Kapılarınızı kapattınız mı yoksa “gelsin, yaşarım” mı diyorsunuz?
- şöyle bir gerçek var. Bir insan yalnız doğuyor ve yalnız ö-lü-yor! Dünyada hepimiz ayrı ruhlarda ayrı benliklerde, ayrı ayrı insanlar olarak geliyoruz. Dolayısıyla birilerinin birileriyle illa beyinsel olarak örtüşsek fiziksel olarak örtüşemiyoruz, fiziksel olarak örtüşsek hayat tarzı olarak örtüşemiyoruz, bir yerinden muhakkak fire veriyor! O yüzden hiç hayata karşı isyan etmeden, kendini bırakacaksın. Aşık olursan olacaksın, evlenirsen evleneceksin, bunlar olası şeyler.
Sahnede bir miktar kopmak gerekiyor!
? Ne zaman konserinize gelsem sahne performansınızı ağzım beş karış açık izliyorum. Siz hiç yorulmaz mısınız Allah aşkına?
- Konserden önce erken uyumaya çalışıyorum. Kondisyonumu artırmak için konserden birkaç gün evvelden yürüyüşe başlıyorum. Bilhassa konser günü en az bir saat yürüyüş bandını 5.5-6’ya ayarlayıp yürürken ses egzersizi yapıyorum. Bir de, o sahnenin bir büyüsü var. Normal bir insanken bir anda insanüstü güçleri olan bir varlığa dönüşüyorsunuz. ızleyiciye o enerjiyi geçirmeniz gerekiyor, hatta bir miktar da “kopmak” gerekiyor. O transa girdikten sonra çıkamıyorsunuz zaten, yere iniş zor oluyor.
? Hiç “Ya, bu konser hiç olmadı” diyor musunuz?
- Genelde!
? şaka yapıyorsunuz!
- Evet! Ben, mükemmelciyim. Her şeyi taktığım için en ufak bir eksiklik inanılmaz gözüme batıyor.
Kısa kısa Ajda...
Elif şafak’ı çok beğeniyor.
Fazla müzik dinlemiyor. Ancak kafasını boşaltmak için klasik müzik...
Evine sebze meyve taze taze pazardan alınıyor. Zeytin, peynir, et, hepsinin alındığı dükkanlar farklı ama adlarını yazmamı istemiyor. Sonra o dükkan-
ların camlarında “Ajda zeytini geldi” cümlesi
görmeyelim değil mi yani.
Damağına çok düşkün.
Evinde hijyen bir numaralı kural.
Günümüzün yetenek yarışmalarının düzeninin ‘insan harcama’ üzerine kurulu olduğunu düşünüyor.
Çok iyi araba kullanıyor.
Evinin dört bir yanında portre fotoğrafları var.
Yeni bir ilişkiye “evet” der misiniz?
Öncelikle aşık olmak ve beraber olmak çok ayrı kavramlar. En büyük aşk iki sene sürüyor bence. Heyecan bitiyor... Ben arkadaşlığa dönüşsün istemem. O heyecanı sürdürmek için hep yaratıcı olmak lazım. şu anda bu anlamda yüreğimdeki boşluğu işimle doldurdum.
YARIN:
İlk kez ne zaman aşık oldu?
Sinirlenince nasıl davranır?